34.BÖLÜM-VEDA

380 8 3
                                    

Bir gürültü koptuğunda korkuyla sıçrayarak Bora'dan ayrıldım. Refleksle arkama döndüm. Olan biteni anlamaya çalışıyordum.

Rüya, var gücüyle Asil'i ittiğinde sırtı arabanın kaputuna sertçe çarptı.

"Sen ne saklıyorsun? Hadi itiraf et sen ne saklıyorsun?"

Rüya'nın anlam veremediğim bir biçimde delirmiş gibi bağırıyor olmasına karşın Asil'in sakinliği can sıkacak boyuttaydı. Yavaş hareketlerle ayağını çapraz biçimde diğer ayağının üstüne atarken az önce itildiği arabanın kaputuna ağırlığını verdi. Başını sağa doğru eğdi ve karşısında çıldıran Rüya'yı izlemeye koyuldu. Rüya çatık kaşlarının altındaki açık mavi gözlerini bir silah gibi Asil'e doğrultmuş, aralarındaki 3-4 adımlık mesafeyi bir anda katetmişti. Tam dibinde durup omuzlarından itti onu.

"Ne gizliyorsun söylesene!"

Asil rahat görüntüsünü bozmadan usulca düzledi başını.

"Çok mu merak ediyorsun ne sakladığımı?"

"Evet!" diye bağırdı Rüya. Ne zaman çığlık çığlığa kavga edecek boyuta gelmişlerdi, merak konusu.

Asil bir anda doğrulup Rüya'yı belinden sıkıca kavradı ve kendi bedenine birleştirmek istercesine çekti. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken Rüya bu hareket sonrası bir hayli afallamış görünüyordu. Tepkisini merak ederek Bora'ya baktım hızla. Memnuniyet sarmıştı yüzünü. "İşte bu dostum!" diye mırıldandı. Güldüğünde yeniden onlara çevirdim başımı. Asil, Rüya'nın yüzünün her noktasında gezdirdi gözlerini.

"Sana aşığım." dedi sessizliğin büyüsünü bozup yerine daha iyisini eklerken. "Bunu gizliyorum."

Az önce deli gibi bağıran Rüya ürkek bir kız çocuğu gibi Asil'in keskin bakışları altında ezilirken yine bir anda başını dikleştirdi.

"Geçersiz!" dedi. Ardından Asil'in kalemle çizilmişcesine belirgin dudaklarına baktı. Başından beri nereye koyacağını bilemediği ellerini boynuna dolayıp onu kendine biraz daha bastırdığında soluk soluğa kalmış gibi fısıldadığını duydum.

"Çünkü gizleyemiyorsun."

"Vov!"

Dudaklarını birleştireceklerini hissettiğimde arkamı dönmüştüm ki bedenim bir anda Bora'nın bir duvar kadar sert bedeniyle çarpıştı. Yüzünde çapkın bir gülümseme görünce kaşlarımı çattım ama istemsizce ben de gülüyordum.

"Ne geçiyor aklından?" diye sorduğumda fısıldar gibi güldü.

"Kaçalım mı?"

Alt dudağımı ısırdım keyifle.

"Hadi!"

El ele tutuşup çocuklar gibi koşmaya başladık. Birkaç sokak boyunca ellerimizi hiç ayırmadan kahkahalarla koştuk. Karanlık, soğuk hava yanaklarımızı kızartmıştı. Devam edemeyerek durdum, soluk soluğa ellerimi dizlerime koydum.

"Çok yoruldum..." dedim bir iki adım önümde benim kadar yorulmuş görünmeyen Bora'ya. Hızlı hızlı nefes alıp verirken keyifle gülüyordu. Geri dönüp aramızdaki mesafeyi kapattığında doğruldum. Derin bir iç çektim ona bakarken. Bu kez hüzünle değil, içimi kaplayan tarifsiz hisle. Elimi boynuna uzattım, usul usul dokunarak yüzüne çıkardım. Dokunduğum yerleri ezberlemeye çalışıyor gibi dikkatle izliyordum. Teni tenimi evi bilsin, unutmasın istiyordum. Ellerim dudaklarına dokundu, kirpiklerine dokundu, saçlarına tırmandı. Parmaklarım dağınık saçları arasında kayboluyordu. Bora, mest olmuş gibiydi. Gözleri kapalı lakin dudakları keyifle kıvrılmıştı.

"Senin beni seyreden bakışların.." dedi fısıldar tonda.

Elim yanağında durdu. Baş parmağımla gözlerinin hemen altını sevdim.

"İçim yanacaksa da içim içime sığmayacaksa da senden olsun." Gözlerini usulca açtı bunu söylerken. İçim içime sığmıyordu ona böylesine yakınken.

"Böyle sevmeyi yeni öğrendim," dedim. "...senden öğrendim."

Parmak uçlarımda yükselip dudaklarının kıvrımına dudaklarımı sürttüm.

"Kalbimin içinde sen varken her şeye katlanabilirim."

Dudaklarımız birbirine bu kadar yakınken konuşmak haramdı. Yıllar sonra kavuşmuş kadar özlemle, son kezmiş kadar uzun öpüyordum onu. Boynuna sardığım ellerimle kendime bastırıyordum. Nefes almak için ayrıldı dudaklarımız. Onu öpmeye devam etme isteği utancıyla güldüm. Yüzümü avuçları içine aldı. Bir şey söyleyecekmiş gibi baktı yüzündeki gülümsemeyle. Sözlerle anlatmaktan vazgeçip yeniden buluşturdu dudaklarımızı. Bir hamlede kucağına aldığında bacaklarımı beline doladım. Asıl şimdi alevlerin ortasındaydım zira bütün hücrelerimin yanıyor olmasının başka bir açıklaması olamazdı.

Karanlık caddenin tam ortasında, yıldızların altında onu delice öpmek bana hayatın bahşettiği en büyük ödüldü. Bora, dudaklarımı serbest bıraktığında nefes nefese kalmıştım. Koyu kırmızı rengini almış dudaklarına bakınca histerik bir gülüş yerleşti yüzüme. Beklemediğim anda boynumu öptüğünde nefesim kesildi. Bundan keyif aldığı tenimdeki dudaklarının kıvrılmasından beliydi.

"Bora," diye fısıldadım başımı arkaya iterken. Titrek bir nefes verdim. Boynuma bıraktığı öpücüklerle gözlerimi kapadım istemsizce. "Sana çok aşığım." dedim güçsüz sesimle. Bora'nın usul usul ilerleyen adımları sırtım bir duvarla buluştuğunda durdu.

Belimi kavrayan elleri usulca kalçama indiğinde yutkundum. Başımı doğrultup keyifle öptüm onu.

"Seni seviyorum." dedi.

"Seni seviyorum. dedim.

Tam o anda keskin ışıklar sokağı kaplayınca endişeyle gözlerimi açtım. Bora usulca beni yere bırakırken gözlerimi kısarak etrafa baktım. Renkli ışıkları etrafı aydınlatan polis arabalarını görünce iki elimle de Bora'nın kolundan sıkıca tuttum. Beni korumak istercesine bir adım önüme geçti. Polis aracından hariç bir araç daha vardı. İçinden inen adamın yüzü seçilmiyordu. Siyah paltosunun kenarları savruluyordu attığı her adımda. Yaklaştı, yaklaştı ve tam karşımızda durdu. Işık yüzüne gölge etmiyordu artık.

"Game over..." dedi ellerini iki yana açıp kahkaha atarak. Afalladım, gözlerim doldu ama ona karşı güldüm. "Ege..." dedim hiç şaşırmayarak. Kaşlarını havaya dikip başını aşağı yukarı salladı. Arkasındaki polislere döndü.

"Size bir suçlu bir de onu saklayan polis veriyorum. Gerisi sizde." dedi. Daha sonra onlara doğru adımladı. "Doğru kararı vereceğinizden eminim." Bu cümlesini polislerden birinin omzuna vurarak, tehditkar bir şekilde söylemişti.

Ben bu anı defalarca kurmuştum kafamda. Hep beklemediğim anlarda geliyorlardı ama hiç böyle olacağını düşünmemiştim. En mutlu anımın, hayatımın en kötü gününe dönüşeceğini aklımın ucundan bile geçirmeiştim.

Çok, çok tuhaf bir andı. Konuşamadım, üzülemedim, çare arayamadım, kaçamadım hatta ağlayamadım bile.

"Ege!" diye seslendim arkasından. Arabasına yaklaşmıştı ki omzunun üstünden baktı. Bir adım atıp Bora'nın tam yanına geldim. Ellerimi yüzüne çıkarıp sevgiyle öptüm Bora'yı. Bu görüntü onun aklına kazınsın istedim. Bora'nın en güzel şekilde karşılık vermesiyle gülümsedim ama gözyaşlarım dudağıma dek süzülmüştü bile. Kollarımızdan çekiştiren polisler bizi ayırdığında göz göze gelip aynı anda gülümsedik birbirimize, hiç konuşmadan dünyaları anlattım ve o da anladı.

Ayrı ayrı arabalara çekiştirdiler bizi. Gözlerimizi birbirinden bir an bile ayırmadık. Çünkü birbirini seven insanlar koşullar ne olursa olsun böyle yapardı.

AFİTAPWhere stories live. Discover now