9❄️ "Ankara'nın laneti"

22.4K 1.3K 190
                                    


"Angara'nın bağları da bükhlüm bükhlüm yolları..."

Gözlerim karşımdaki ne olduğunu çözemediğim adamı süzerken hayatta kalmaya çalışıyordum. Zira, küçücük bir kabinde mahsur kaldıysanız ve karşınızdaki kişinin de sesi enfes değilse hiçbir ses çekilmiyor dostlarım.

Sesi de geçtim seçtiği parçalar o kadar ayrı ki hangi telden çaldığı belirsiz. Ceo, yakışıklı çocuk, beyefendi? Bunları da es geçin dostlarım, bu çocuğun içinde aynı zamanda gizli bir kıro var. Keko var. Hanzo var. Hayır ben de kıroyum ama bu daha yüksek bir sürümü. Garip garip bakışlarımdan sonra değiştirdi şarkıyı.

"And I will always love youuu..."

İşaret parmaklarımla kulaklarımı tıkadım. Yetmedi avuç içlerimle kapattım. Yetmedi kollarımı başıma sardım. Olmuyor, bitmiyor, sesi her şekilde kulaklarıma girmeyi başarıyor. Virüs gibi, kapıyı kapatsam bacadan giriyor.

Gözünü seveyim dur artık. Hayır sesi geçtim, alan dar, direkt kulağıma etki ediyor. Ayna gibi yansıyor ve içim eziliyor. Zaten kaç saattir sudan başka bir şey koymadım ağzıma. Bizde de mide var, yazık be, günahtır. İnsanların kulakları mühimdir. Lakin umursamadı ve parça yine değişti.

"Sordum sarı çiçeğe..." Nasıl da makam yapıyor. Görseniz ilahi grubundan sanırsınız.

"Annen baban var mı?" diye sordum bir çırpıda. Ağzı açık kaldı. Ben de bunu istiyordum. Devamı gelmedi söylediğinin.

"Var ama yurt dışında oldukları için birkaç aydır görmedim," dedi.

"Neden? İstersen görebilirsin?" dedim. Şaşırmıştım. Gerçekten isterse görebilirdi, sonuçta zengin. Birkaç ay görmeyecek kadar hangi ülkede bunlar?

Yine en sıkıntılısından derin bir nefes aldı. Sorduğuma pişman oldum. O böyle sıkıntılı olunca ona sarılmak ve "Geçecek üzülme be güzel insan, her şey geçiyor nasıl olsa." diyesim geliyordu. Keşke sormasaydım da Ankara'nın bağlarına devam etseydi. Sırf üzülmesin diye kulaklarımı feda edebilirdim lakin devam etmedi bir daha.

"Beni Türkiye'ye şirketin başına geçmem için gönderdirler. Eğer geçmezsem, evlatlıktan reddedecekler. Ve bunu ciddi anlamda yapacaklar. Eğer CEO olmazsam soyadım bile değişecek. Reddetme lüksüm yok. İtiraz etme hakkım yok. Bir insan olarak sayıldığımdan bile şüpheliyim. Sadece söylenileni yapmak zorundayım. Yapmazsam kütüklerinden çıkarıyorlar."

Bu dünyada gerçekten garip şeyler oluyor dostlar. Şu güzel insanın derdine bakın. Anne babadaki sıkıntıya, çocuğun çektiklerine bakın. Ben de annem babam yok diye üzülüyorum. En azından soy adımı kimseler alamaz benden. Ne çok çeşitli dertler var be. Ah, ah.

"Batsın bu dünyaaa..." diye başladım borazan sesimle.

"Bitsin bu dünyaaa..." diye devam etti. Devamını getirmesi bile beni mutlu etmişti. Güldüm. O da güldü. İşte böyle be güzel insan gül sen, hep gül. En azından benimle birlikteyken bâri, hep gül.

Allah'ım seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi? Bir kere saha söyleyeyim içimde kalmasın. Seni çok seviyorum Allah'ım, teşekkür ederim. Amin.

❄️

"Alo alo alo alo alo alo!

Alo alo alo alo alo alo!"

Yine başladık ya rabbim. Gözlerimi devirdim ama görmedi. Gözleri kapalı ağzına ne gelirse söylüyor. Ne sıkıntıymış mübarek. Oturduğu yerde kaset çıkardı kendine. Ama bu sefer susturmayacağım dostlar. En son durdurduğumda beni de üzmüştü. Varsın söylesin, kulaklarımı ve müzik zevkimi onun için feda edebilirim.

"Ezhel mi dinliyorsun?" diye sordum. Bu parçayı bir yerden tanıyordum. A evet bulaşıklarını yıkadığım lokantanın her gece en az bir kere çaldığı parça. Nasıl bilmem? Sürekli alo diyen Ezhel ve asla açılmayan telefonlar.

"Ben değil, o dinliyordu," dedi.

"O kim?" diye sordum. Annesi ya da babası olamaz. Kardeşi herhalde?

"Sevgilim. Yani eski sevgilim, Ezhel dinlerdi de. Aslında bakarsan," dedi bacaklarını toplayıp bağdaş kurarak.
"Ankaralı olduğu için Ezhel'i çok dinlerdi."

"Nasıl yani?" diye sordum. Sevgilim kelimesine zaten bir ayar olmuştum ama bu saçma sebebe ayrı kıl oldum. Ankaralı olmakla ne alaka?

"Derya," dedi sanki elinde bir papatya varmış da yapraklarını koparıyormuş gibi. "benim gibi yurt dışında doğmuş ve büyümüş. Memleket sevdası içini kemirmeye başladığı zaman Ankara'ya taşınmış. Ankara ile alakalı her şeye bayılırdı. Ankara'nın bağları, Ezhel, Ankara keçisi."

"Keçi?"

"He, keçi. Bildiğin sırf Ankara'ya ait olduğu için Ankara keçisini severdi. Bahçesinde iki tane de keçi beslerdi."

Bakın dostlar, şu an aklıma gelen şey şu; bence bu teleferik kazası falan bahane. Mevlam bana şunu göstermek istiyor "Üzülme ya deli kulum, dünyada senden daha delileri de var." Ne memleket sevdasıymış arkadaş, keçisini yediğim.

"Tabii," dedi yine sıkıntılı bir nefes alarak. "beni aldatıp ayrılmadan önce böyleydi. Ama şimdi ara ara görüşüyoruz da o halinden eser kalmamış. Milletin kıroluğu sadece bana herhalde."

Vay anam vay. Bu kuzu çevirme, ciğerli dürüm, nar ekşili çiğ köfte kadar tatlı olan çocuk hiç aldatılır mı? Aldatmak şurada dursun, çocuktaki gülüşe bile aşık oluyor insan. Ama demek ki herkes ballı kaymak sevmiyor Hayal Hanım.

"Kim ile aldattı?" diye sordum. Ne saçma bir soru değil mi dostlar. Sanki tanıyacağım. Hayır tanısam ne olacak? Ortamı yumuşatmak isterken, buz kestirmek bu olsa gerek.

"Bir Ankaralı ile," dedi. Sustum. Gayet makul bence. Kızın Ankara'ya karşı büyük zaafı var yakışıklım, suç sen de değil yani.

"Asıl sorun ikimizin de deli olmasıymış," diye devam etti.

"Ne?" diye sordum gayri ihtiyari biraz bağırarak. Neden bu çocuğun söylediklerini anlamakta zorlanıyorum? Türkçe de konuşuyor halbuki.

"İki deli bir ilişki yürütemezmiş. Bir taraf akıllı olmalıymış. Onun için akıllı olmaya çalıştım ama yine de aldattı."

Sustum. O da sustu. Biraz üzüldüm dostlar, ben de deliyim ya hani. Biraz olsun giderimiz var diye düşünüyordum, delilik işi bozdu. Yine de içimden "Eğer beni kabul edersen, ben senin için akıllı olurum," dedim. "Sen yeter ki üzülme, deliliğini sevdiğim güzel insan!"

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin