21❄️ "Kırmızı güller ve sarı hayaller"

16.3K 1.1K 225
                                    

İkimiz de yere uzanıp tabanı seyrederken zihnimizi çalıştırmaya karar vermiştik. Bunun için de en etkili yöntem ata sözü bulmaktı. En azından o öyle söylemişti. Eh psikolog olan o ben de kabul ettim mecburen.

"Etekleri zil çalmak," dedim, bıkkınlıkla nefes verdi.

"Kızım atasözü buluyoruz. O, atasözü mü? Deyim o deyim."

"A, pardon." Doğru ya. Yüzümü buruşturdum. Liseden beri hiç atasözü kullanmamıştım. Sahi liseden sonra benim hayat bitmişti sanki.

"Dur bak ben bir tane söyleyeyim. Mesela, ak akçe mor gün içindir."

Söylediği atasözünü biliyordum ve kesinlikle yanlış söylüyordu. Hayır hayatımın ipleri bırakmış olabilirim ama duyduğum şeyi de unutacak değilim. Yine de herhangi bir şey demedim ve dinlemeye devam ettim. Belki dili sürçmüştür yine. Gerçi bununki pek sürmüyor ama neyse.

"Sakla samanı yaz gelsin. Balık baştan korkar."

Başımı çevirip ona baktım. Hala daha tavana bakmaya devam ediyordu. Bitmedi devam etti.

"Damlaya damlaya çöl olur. Dinsizin hakkından İlhan Mansız gelir. Davul bile rengi rengine. İğneyi kendine çuvaldızı kediye batır. Ne oldum dememeli. Ne olacağım dememeli. Ne demeli?"

Dayanamayıp güldüm. Söyleyeceği atasözünü yarıda kesip o da bana baktı. Gözlerini devirerek "Yine neye gülüyorsun sen?" diye sordu. Sürçme falan yok dostlarım bilerek söylemiyorsa ben de Hayal değilim.

"Sence de atasözlerin biraz değişik değil mi?" diye sordum gülümseyerek. Tatlıca söyleyeyim da kabul etsin bari.

"Ne o, film kahramanlarını karıştırdığın gibi atasözlerini de mi karıştırmaya başladın?" diye sordu. Sonra yine devam etti.

"Perşembenin gelişi çarşıdan bellidir. Borç yiğidin amcasıdır. Besle kargayı duysun sözünü."

Daha çok güldüm ve elimle omzuna vurdum.

"Asıl sen her şeyi birbirine katıp karıştırıyorsun. Mahvettin bütün atasözlerini."

Kalkıp koltuğuma oturdum ve gülmeye devam ettim. O da güldü. Sonra da yavaşça karşı koltuğa oturup bacak bacak üstüne atarak geriye yaslandı. Huzurla gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve gülümsemeye benzeyen bir ses çıkardı.

"Bilerek yapıyorsun değil mi?" diye sordum gözlerimi kuşkuyla kısarak. Tüm bunları söylemesi için değil dilinin sürçmesi, tümden kopması gerekirdi.

Gözleri kapalıydı ama kesinlikle beni duymuştu. Yine gülümsedi. Bunu hareketlenen adem elmasından anladım. Onu seyretmeye devam ederek "Nadir gülen ve derinlerinde gizli bir incisini kaybetmiş gibi dalıp giden, gözlerindeki bariz hüznü görmemek için güneş gözlüğü takmanız gereken, yine de gülümsediğinde yanaklarında kırmızı güllerin açıldığına şahit olacağınız aptal bir kızı güldürmek için böyle saçmalıklar yaptığımı düşünüyorsan..." dedi ve gözlerini açıp tam gözlerimin içine baktı.

"doğru tahmin."

Boğazımda bir yumru oluştu dostlar. Yutamadım. Öylesine tahriş ediciydi ki, yerinde de tutamadım.

Sadece baktım. Göz bebeklerinde güneşi tutsak etmeyi başaran bu güzel insana, sadece baktım. Vakit geçtikçe daha iyi anlıyorum onu neden bir yıldıza benzettiğimi. Çünkü ben asla ona sahip olamam. Onun gibi nadir bulunan bir güzelliğe asla ama asla sahip olamam. O tıpkı, gece yolumu aydınlatan bir yıldız gibi tüm ihtişamımı ile parlayacak ve benden her daim uzakta olacak. Bunu biliyorum. En kötüsü bunu hissediyorum.

❄️

Aradan yarım saat geçmişti ki teleferiğin içine güneş iyice vurduğu için montlarımızı çıkarmıştık. Kazaklarımızla ısınmaya devam ederken ona baktım. Bacak bacak üstüne atmış üste olanı elleri ile tutmuş dışarıya bakıyordu. Sessizdi ve bu sefer sessizliği ben bozdum.

"İlk önce kızının mı olmasını istersin yoksa oğlunun mu?" diye sordum.

Bakışlarını pencereden alıp boşluğa çevirdi. Sonra düşündü. Sonra da tatlıca gülümsedi. Böyle tatlıca gülümsediği zamanlarda benim dudaklarım da kıvrılıyordu istemsizce. Hani dünya üzerinde güzel bir şey gördüğünüzde istemsizce onu taklit etmeye başlarsınız ya, aynen onun gibi.

"Küçük kızlar çok tatlı geliyorlar bana," dedi gülümsemeye devam ederken. "Sarı saçları olan minik bir prensesim olmasını isterdim."

Gönlümün bir bölümü yavaşça eridi dostlarım. Eridi, aktı ve ona doğru yöneldi. Kızı olduğunda sarı saçlarının olacağı kesindi ve babasının yakışıklılığına bakılacak olursa kesinlikle bir prenses olacaktı. Gizlice iç çektim. Gözümün önünde canlandı birden. Gri takım elbise içinde, işten gelir gelmez ilk işi özlediği küçük prensesini gezdirmek olan bir baba Selim. Elinden tuttuğu minik kızını gezdirirken de aynı gülümseme yüzündeydi. Usulca çizilmiş hoş bir tablo gibi. Kanatları yumuşak ve narin bir kelebek gibi. İhtişamlı ve parlak bir yıldız gibi. Hayali bile güzeldi.

Hayal kurarken kendi kendime gülümsüyordum. Daha doğrusu gülümsediğimin farkında değildim. Bakışlarımı boşluğa getirip Selim ve kızının tatlı hayalini kurarken çok mutluydum. Sadece düşüncelerim de bile olsa öyle tatlı geliyordu ki. Ben hayalde dururken o bana beklenti dolu gözlerle bakınca irkildim. Hayalden çıkıp gerçek dünyaya döndüğümde yüzüme bakıyordu.

"E, sen söylemedin."

"Ne?"

"Sen hangisi önce olsun isterdin? Onu söylemedin." diye sordu.

"A, şey, bilmem ki. Ben daha önce hiç düşünmemiştim."

Gerçekten de daha önce hiç düşünmemiştim. Ben evliliği bile düşünmedim ki. Birini sevmeyi, onu kalbime almayı ve sevilmeyi de hiç düşünmedim. Bu dünyaya geldiğimden beri yalnızım ve böyle şeyleri hayal etmek neredeyse imkansız. Günlerim bir sonraki gün ne yiyeceğim, evin doğal gaz, elektrik ve suyunu nasıl ödeyeceğim, hasta olduğum da bile işe gitmem gerektiği yoksa maaşımdan kesilecek birkaç yüzü nereden bulacağımı düşünmekle geçiyor. Ben, kendi kendine kaldığında bile babasının nasıl biri olduğunu hayal edemeyen biriyim. Tüm bunları nasıl düşüneyim ki önceden?

"Peki ya şimdi? Şimdi ne düşünüyorsun?" diye yeniden sordu. O sorunca biraz önce hayal ettiğim sahne yeniden gözlerimin önüne geldi de ben de sanırım Selim'le aynı fikirdeydim."

"Benim de," dedim bana bakmaya devam eden Selim'e. "küçük bir kızım olsa güzel olurdu."

"Sarı saçlı mı?" diye sordu masumca. Nasıl saf nasıl temiz. Gülümsedim.

"Nerden bileyim saç rengini? Benim saçlarım siyah, belki de siyah saçlı olur."

Öyle ya, Selim'in sarı saçlı bir prensesi olabilir ama benimki biraz zor.

"Sarı saçlı biri ile evlenirsen, sarı saçlı olma ihtimali olur," dedi bir yolunu bulduğu için kendiyle gurur duyarken.

"O zaman çocuklarımın saç rengini gelecekteki kocam belirleyecek."

Güldüm. O da güldü. Aradan biraz zaman geçti.

"Kız çocuklara sarı saç yakışır," dedi.

Yeniden gülümsedim.

"Sarı saç iyidir iyidir. Düşünsene sarı saçlı bir prenses."

Herhangi bir şeyi ima ettiğini düşünmek için fazla zavallı olduğumdan dolayı sadece gülümsedim. Gülümsedim ve biraz önce kurduğum hayalin mutluluğu ile içim ısındı. Sonra utandım durduk yere. Sonra bir değişik oldum. Ne bileyim farklı bir histi. Olsun be bal saçlım, sarı saçlı bir prensesim olsun. Tıpkı senin istediğin gibi sarı saçlı bir prensesim olsun.

Allah'ım sen benden ne isterseniz veririm diyorsun ya hani. İstiyorum Allah'ım. İlk defa senden sarı saçlı bir prenses istiyorum. Sen içimizden geçenleri de duyarsın hayal ettiklerimizi de görürsün. Layık olmasam da istiyorum. Benim saçlarım siyah olsa da istiyorum. İstiyorum Allah'ım istiyorum.

Amin.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin