56❄️ "Sarımsak günlükleri"

9.9K 678 89
                                    



Günler sanki bir çiftlikte alıkonulan koyunların tazyikle çitten atlaması gibi fır fır geçiyor dostlarım. Biliyorum benzetme biraz garip oldu ama inanın aynen de böyle.

İlk intihar girişimimin üstünden bir sene üç ay, Selim'den ayrılışımın üstünden bir sene üç ay ve onu yeniden buluşumun üstünden toplamda üç ay geçti. Her şey öyle zincirleme ve uyumlu bir şekilde ilerledi ki ben bile durun şurada tuhaflık var diyemedim. Her şey olması gerektiği gibi, eh zaten kader dediğimiz şey de bu değil midir? Yaratıcının eşsiz bir düzenle kurduğu inci kolyesi. Pıt pıt tesbih çeker gibi ilerledik her bir aşamayı. Şimdi de sırada gelin damat fotolarımız var.

Biliyorum biliyorum, siz de durup durup vay bee, nereden nereye geldiler diyorsunuz. Benim gibi umutsuz bir vaka zavallıca intihar etmeyi planlarken şimdi sevdiği adamla evlilik yolunda. Yani sevdiğim adam biraz tuhaf olsa da sorun değil. Onu her haliyle seviyorum. Çok seviyorum.

Selim nihayet o hiç takmak istemediği yüzüğü severek takıyor. Eh ne demişler bir nasihat bir musibetten yok dur, bir musibet bir nasihatten evladır. Hatta şu an üstünde nefret etse de damatlık siyah takım elbisesi var ve onu da severek giyiyor. Eh benim de üstümde bembeyaz gelinliğim var. Böyle dökümlü bir gelinlik diktirdim dostlarım. Aslında satın almak istemiştim ama Selim özel olarak bu gelinliği çizmiş ve bana gösterdi. Ben de çok beğendim ve diktirmeye karar verdik. Şöyle anlatacak olursam, eteği upuzun prensesler gibi bir sadelikte, kolları omuzlara kadar dar ve omuzları hafif vatkalı. Önünde iki tane gül işlemesi var ve bolca simi var.

Selim gözlerim çekik olduğu için bu modelin bana çok yakışacağını söylediğinde onun kafasına bir tane indirmek istemiştim ama o kadar hevesle söylemişti ki kıyamadım, bi de üstüne teşekkürlere boğdum çocuğu.

Birlikte fotoğraf çektirmek için fotoğrafçıya geldik şimdi. İlk önce Selim başladığı için ben koltukta oturup onu izliyorum.

"Damat bey lütfen şöyle durun!"

"Damat bey lütfen böyle bakın!"

"Damat bey lütfen gözlerinizi şaşı yapın!"

"Damat bey lütfen ağzınızı açın!"

"Hayır damar bey diliniz içeride olsun küçük dilinizi sallayın."

"Damat bey lütfen kulaklarınızı hareket ettirin!"

"Damat bey lütfen amuda kalkın!"

"Damat bey yapabiliyorsanız bir de rövaşata çekin!"

Yemin ediyorum iki saattir sadece Selim'in fotolarını çektiriyoruz. Tamam fotoğrafçı tüm bu şeyleri söylememiş olabilir. Yine benim absürt hayallerimden biri olabilir. Yani teknik olarak zaten söylemediğini siz de anlamış olmalısınız. O yüzden çok da şey etmeyin siz. Her halükarda Selim'in şahsi damatlık resimleri bitmedi ve bu yüzden sıra da bana gelemedi bir türlü. Giydiği siyah damatlıkla o kadar rahatsız görünüyor ki takım elbise fobisi bu olsa gerek dostlar.

Bir ara "Neyse ya, takım elbiseyi ben giyeyim damat olarak beni çekin, Selim de gelin olsun, oldu bitti gitti işte!" demek istedim, sonra aklıma boyum geldi sustum. Çocuk bir seksen, bir altmışlık boyum kurtarmaz onun pantolonunu. Şimdi durduk yere korkuluk taklidi yapmanın bir alemi yok yani.

Bu arada Selim bir poz verdi ki dostlar, sormayın gitsin. İnanın içim eridi. Böyle tüm iç organlarım akıp ona doğru yöneldi yani. Dalak, böbrek ne varsa hepsi çıkıp çıkıp geldi.

Bal sarısı saçları, fotoğrafçının özel olarak kullandığı fanla havalanırken, koyu renk gözleri kısılmıştı. Duruşu, bakışı, el hareketleri bile iç çekmeme neden olacak kadar güzeldi. Durup dururken ben nazar değecektim neredeyse çocuğa.

Bu haliyle ne kadar yakışıklı olduğunun eminim kendi bile farkında değildir. Selim'e aşık olmam için bir sebebe bile gerek yok aslında. O başlı başına yürüyen efsane. Hayallerimi süsleyen adam demek isterdim ama şunun şurasında bir senedir hayal kuruyorum. O benim tek hayalim.

Nihayet sıra bana geldi dostlarım. Tekli resimler bitsin bir de bunun ikilisi vardı. Her neyse ben çıktım sahneye. Gelinliğime basa basa ve arada sağa sola sendeleyerek de olsa nihayet platforma çıkabilmiştim.

Fotoğrafçı başladı benim fotolarımı çekmeye.

"Gelin hanım lütfen öne gelin biraz," dedi ilk önce. Gelinliğimin önünü toplayıp öne doğru bir adım attım.

Sonra "Biraz da sağa bakın, yok sağ sağ. Sağ orası mı gelin hanım?" diye sordu. Bakıyorum sağa nereye bakacağım anlamıyorum ki? Sonra da bana sağ ve solu anlatmaya başladı.

"Bakın sağ elimizde sarımsak, sol elimizde soğan olduğunu düşünürsek, sarımsak olan yere bakacağız tamam mı? Çok kolay aslında. Soğana baktınız gelin hanım! Sarımsağa bakın! Sarımsak sarımsak! Sarımsaaaaak!"

"Gelin hanım beni duyuyor musunuz?" diye sordu fotoğrafçı aniden.

"Ah evet. Bir saniye hemen sarımsağa bakıyorum," dedim sarımsağın nerde olduğunu bulmaya çalışırken.

"Sarımsak?"

Selim ve fotoğrafçı şaşkınlıkla bana bakarken, yutkundum. Allah'ım acaba yine mi hayal gördüm? Bu hayaller de ne lan böyle? Hayır eskiden de hayal görürdüm, aslında ben hep hayal görürdüm. Yani isimim de Hayal zaten. İşin aslı ismimle bir alakası yok hayal görmemin ama...

Baktım herkes şaşkınca bana bakıyor vazgeçtim çektirmekten. Derin bir nefes aldım ve "Ben tek olduğum resimleri sonra çekilebilir miyim?" diye sordum.

Hem Selim hem de fotoğrafçı tamam anlamında başını sallayıp şaşkınca bana bakarlarken, sahneden indim.
Valla hiç öyle şaşkın şaşkın bakmayın, içimde ne senaryolar dönüyor bir bilseniz. Hollywood, Bollywood yanımda halt etmiş sayarsınız o kadar yani. Yine de o sarımsağı bulacağım. Yemin ediyorum dostlarım.

Gelinliğimin eteklerinin iki yanından kaldırıp sinirle sarımsağı aramak için ilerlerken Selim ve fotoğrafçı arkamdan biraz şaşkın biraz da korku doldu gözlerle bana bakıyorlardı.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin