34❄️ "Ankara mühendisleri"

12.5K 930 89
                                    


"Herkesin dikkatine! Tüm kazazedelerin dikkatine! Lütfen anonsa kulak veriniz!"

Öylece oturduğumuz anlarda ikimiz de hızla yerimizden kalktık ve yapılan anonsa kulak verdik. Cama yaklaşırsak daha çok duyacağımızı düşünüyorduk sanırım ki ikimiz de kulağımızı cama yaslamıştık.

"Tüm kazazedelerin dikkatine! Ankara'dan gelen mühendisler yeni bir çözüm üreterek teleferiği güç santrallerine bağlamayı başardılar. Bu bir deneme hareketidir. Lütfen yerinize oturunuz ve sakince bekleyiniz. Ani hareketlenmeler ve sarsıcı durumlar olabilir. İhtiyaten bir yere tutunmayı unutmayınız."

Selim sinirle yere bağdaş kurarken mırıldandı. "Ulan yine mi Ankara lan? Benim bu Ankara'dan çektiğim nedir arkadaş? Bir türlü bırakmıyor yakamı."

Pencereden ayrılıp karşı koltuğa otururken gülmeye devam ettim. Ankara Selim için hazin bir geçmiş demek, eh siz de biliyorsunuz ya. Ve gerçekten de bir türlü yakasını bırakmıyor. Adam neden nefret etse hep burnunun dibinde bitiyor.

Karşı koltuğa oturmasına oturdum ama kalbimde on dört nala koşan atların hiçbiri durmadı be dostlar. Onlar o bilinmeyen diyara doğru koşmaya devam ettiler. İçimdeki sancı geçmek bilmedi yani. Düşünceler sarmasın diye zihnimi Selim'e odaklanmaya çalışıyorum ama en ufak bir boşlukta yeniden aynı çukurda buluyorum kendimi.

Sadece o var diye gülümsüyorum ama şu teleferiğin tamir işi falan içten içe üzmeye başladı beni. Hani uzun süre kalsak kalmaya da razı olacağım yani.

Selim ellerini dizlerine vurarak "Eee Hayal hanım, sen de üzülüyor musun benim gibi?" diye sordu. Cevap vermek yerine sadece gülümsedim. O neden üzülüyor ki? İtirafından sonra daha rahat davranıyordu. Ben durdurmasam belki de başka şeyler de söyleyecekti ama hem o pişman olmasın diye hem de ben sonradan karalar bağlamayayım diye iki tarafı da frenliyordum. Benim işlerimi biliyorsunuz dostlar, ne zaman güzel bir şeyler olacak olsa illa onu bozacak bir şey girer araya. O yüzden beklentiyi her zaman düşük tutarım ki uçurumdan düşmüş gibi hissetmeyeyim.

Yine de ona anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki, hepsini bir gülücüğe sığdırmak zorundayım. Diğer türlüsü ikimizi birden yakıp kül eder.

"Kendimi," dedi Selim derin bir iç çekerek. "bir sayfayı bitirmiş yeni bir sayfaya geçiyormuşum gibi hissediyorum. Ama yeni sayfa sol tarafta olduğu için pek mutlu sayılmam."

"Niye?" diye sordum merakla. Bir şeyi takıntı yapmasa olmaz.

"Ya hani okulda da sağ tarafta olan sayfaya yazmak zevkli oluyordu ama sol tarafa geçince moralimiz bozuluyordu ya."

"Aman Selim ya."

İkimiz de güldük. Gülüşünü gördüğüm için bir kere daha güldüm.

"İlk ismimi sorduğun zamanı hatırlıyor musun?"

Sorduğu soruyu düşünürken başımı olumlu anlamda sallayıp "Evet," dedim.

"İşte o zaman, yine başlıyoruz demiştim içimden."

"Ne?" Anlayamıyorum dediklerini.

"Hayatımda hep şöyle olmuştur. İsmin ne? Selim. Mesleğin? CEO adayıyım. Eğitim seviyen?
Psikolog, doktoram da var. Demek öyle, o halde artık pençelerimdesin. Seni asla bırakmayacağım."

"Selim şu an hiçbir şey anlamadım," dedim kaşlarımı kaldırarak. Tüm bu şeyleri anlatırken pek mutlu değildi aslında ama gülümsüyordu.

"Anlamazsın tabii," dedi dudaklarını gererek "çünkü sen o kızlardan değilsin. Aslında bakarsan, daha önce senin gibisini de hiç görmedim. Senden nasıl etkilendiysem kendi ismim ile dalga bile geçtim. Ah, kendime inanamıyorum şu an."

Yine bu çocuk neden bahsediyor dostlar inanın hiç anlamıyorum. Bir yanım seni övüyor dese de hep böyle güzel şeyler söylediğinde lafı ya Melis'e ya da Derya'ya getiriyor. O yüzden pek sevinemiyorum. Yani sevinsem bile gerçekler yüzüme bir sinek gibi çarpıyor siz de biliyorsunuz.

"Aman her neyse,"  dedi Selim kalkıp karşı koltuğa oturarak. Sonra da bacak bacak üstüne atarken mırıldandı. "Sen benim, tek şaplak yediğim kızsın. Bu yüzden acayip özelsin."

Şaplak mı? Gülmemek için dudaklarımı ısırırken özel olma durumumu sorguladım. Selim gibi biri için ancak benim gibi biri özel olabilirdi herhalde. Diğer türlüsünü o da kaldıramaz ben de.

❄️

Bir süredir ikimiz de sessiz sessiz oturuyorduk ki, biri cama vurdu. Uzun zamandır hiç misafir almadığımız için ikimiz de irkildik. Camdaki kişiye baktığımızda Selim hızla kalkarak cama doğru yürüdü. Sonra da yavaşça pencereyi açtı.
Nerden sarktığı anlaşılmayan bir görevli cama doğru yaklaşmış, öylece havada asılı duruyordu.

Eli ile kırlaşan saçını düzeltti, sonra da "Sağlık durumunuz iyi mi gençler?" diye sordu.

Selim ikimizin yerine de "İyiyiz amca." dedi.

Adam bunu o kadar güçlükle sormuştu ki Selim hemen cevap verip adamcağızı göndermek istedi. Yerin onca metre yükseğinde ben olsam ben de zorlanırdım tabii.
Ben de ayağa kalkıp cama yaklaştım ve aşağıdaki kurtarma işlemlerine baktım.

"İyi o halde oğlum, şu teleferikte" dedi bizden sonraki teleferiği göstererek "hamile bir bayan varmış da. Aslında kurtarılma sırası sizde ama eğer izin verirseniz ilk önce onu kurtaralım mı?" diye sordu.

Ben daha bir şey demeden Selim "Olur abi. Tabii tabii neden olmasın," dedi ve sıramızı diğer kabine verdi.

Görevli amca mutlu olarak nerden sarktığını anlamadığımız iplere tutunarak diğer teleferiğe gitti. Kurtarılma işlemi gerçekten de bayağı sıkıntılı olacağa benziyordu.
Selim ve ben içimiz rahat ve huzurlu bir şekilde yerimize oturduk. Birine yardım ettiğimiz için kendimizi acayip gururlu hissettik. Aradan yarım saat gibi bir süre geçmişti ki cama yine vurdular.
Aynı amca yine sarkıyordu camdan.
Selim kalkıp camı açtı hemen. Sonra ben de geldim yanına.

"Selam oğlum, yine ben geldim. İyi misiniz?"

"İyiyiz amca, iyiyiz."

"İyi çok şükür. Ya aslında sıra sizde ama iki teleferik sonra olan kabinde hasta bir çocuk varmış. Eğer siz iyiyseniz ilk önce onu kurtaralım mı?"

"Tabii tabii," dedi Selim gönül rahatlığıyla.

Amca örümcek adam gibi yine iplerine tutunarak uzaklaştığında içimiz rahat bir şekilde oturduk bir kere daha. Aradan on beş dakika geçti geçmedi dostlar cama yine vuruldu. Bu sefer Selim camı hızla açtı ve daha amca konuşmadan "Amca biz çok iyiyiz ya. Hatta o kadar iyiyiz ki tüm teleferik kabinleri bitene kadar bekleriz. Siz, hamile, çocuk, yaşlı, ünlü, ünsüz kim varsa onları kurtarın. Bizi en son da kurtarabilirsiniz," dedi.

Gözlerinden ışıklar çıkacak kadar sevinen görevli amca "Ama biraz gecikebilir kurtarma işi. Yani bayağı beklemek zorunda kalabilirsiniz," dedi.

"Olsun be amca, senin buraya gelerek böyle sarkmandan daha az sıkıntı verir herhalde," dedi Selim. Ben de ona katılıyordum. Amca giderken de peşinden epey bir süre izledi Selim. Gururlu, rahat ve huzurluydu. Gülümseyerek camdan ayrıldı sonra da karşıma oturup güzelce yayıldı ve "Oh be, insanın evi gibisi yok he," diye mırıldandı.

Deli çocuk, demir yığını teleferik kabinine de ev dedi ya, başka bir şey demiyorum. Gülümsedim ve itiraf edeyim dostlar en az onun kadar evim bildiğim bu kabinde bir kere daha rahatça oturmaya başladım.

Kurtarılamıyorduk ama ikimiz de bu durumdan son derece mutluyduk.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin