11❄️ "Teneke evdeki horultu"

21.1K 1.2K 205
                                    

Bir süredir ikimiz de sessizdik. Yani ben sessizdim ama o yine kıvranıyordu tabii. Konuşmadığı için huzursuz olduğum saniyelerde "Midem bulanıyor," dedi.

Bulanır tabii erden kalkmadın bir türlü. Yine de ses verdiği için mutlu olmuştum.

"Üşütmüş olabilirsin," dedim. Sonuçta yüz metre tepede, karlı dağın yanında, metal yığının içindeyiz. Kışlık kıyafetlerimiz de olmasa donup öleceğiz.

"Yok ya sanmam," dedi.

"Niye ki zenginler üşütmez mi?" diye geçirdim içimden. Bana hep böyle diyorlar ve ben de kabul ediyordum. Üşütme teşhisi her zaman isabetli çıkardı ama bu bak peteğinde işe yaramadı ne yazık ki.

Aradan çok geçmedi yine başladı.

"Karnım ağrıyor."

Üşütmediğine göre kapalı alanda kaldığımız için olsa gerekti. En azından bu tutar. Yani mutlaka.

"Bunalmışsındır," dedim. "Temiz hava alman lazım."

"Yok ya sanmam," dedi yine.

Allah'ım... neyse sustum. Az daha durdu. Devam etti.

"Sanırım kalın barsağım pankreasıma dolanmış."

Yuh! O ne be? Yüzüm muşmulaya döndü ama o durmadı.

"Nerden anladın?" diye sordum eminim bir açıklaması vardır.

"Çünkü böbreğim ağrıyor."

Dostlar ilk kez o zaman tırstım. Bu çocuk valla benden bile deli. Hayır ben de deliyim ama bu kadar değil yani. Bu dünyaya ait olamayacak kadar deli olan bu ikili, yan yana gelmemeliydi.

"Susuz kalmışsındır," dedim.

"Yok ya, sanmam." dedi.

"Aman be!" diye çıkıştım "Onu sanmıyorsun, bunu sanmıyorsun. Ne o zaman, niye ağrıyor oran buran?"

"Biraz uyumam lazım sadece."

"Eh, uyu o zaman," dedim gözlerimi yere devirerek.

"Uyuyamıyorum ki," dedi masumca.

"Niye?"

"Başım sert yerde dururken, uyuyamam ben."

"Hadi ya."

Üzüldüm, etrafta yumuşak bir şey aradım ama durum farklıymış dostlarım. Çocuk zaten çözümünü biliyormuş. O yüzden başından beri benim teşhislerimi geçiştiriyormuş.

Gözleri dizlerime kaydığında çantamı alıp dizlerimin üstüne koydum ve dizlerim dolu dercesine bir bakış attım.

"Seni gidi vicdansız kız!" dedi bana.

Küçük, masum bir çocuk gibiydi. O gözlerin kısılışı, o dudağın büzülüşü, nasıl anlatsam ki size. Görseniz mest olurdunuz. Gülmedim ama, gönlüm sevgi ile dolup taştı.

"Hiç de bile, vicdansız değilim ben," dedim onu taklit ederek.

Ve bir gümbürtü.

Dizlerimin üzerindeki çanta ne zaman yere atıldı, başı dizlerime ne zaman yerleşti, saçları parmak aralarımdan ne zaman geçti hiç bilmiyorum.

Sırt üstü yattı ve kollarını birbirine geçirdi. Sonra da gözlerini huzurla kapattı. Kendimi ona bakmaktan alamadım dostlarım. Mükemmel kıvrımları olan dudaklarına, upuzun kirpiklerinin örttüğü göz kapaklarına, pürüzsüz yüzüne, bal rengi saçlarına...bakmaktan alamadım kendimi.

Sonra bir anda açıldı gözleri. O da bana baktı.

O baktı, ben baktım. Ben baktım, o baktı. Sonra yeniden kapattı gözlerini. Huzurla, mutlulukta...

Allah'ım, senin her şeye gücün yeter. Hem de her şeye. Amin.

❄️

Ve tatlı tatlı uyuyor.

Ve huzurla uyuyor.

Ve, horluyor!

Bu ne ya? Filmlerde böyle olmuyordu ama. Yakışıklı çocuk kızın dizlerinde uyurken, kız hayran hayran çocuğu izler, onunla alakalı hayaller kurar. Mutlu mutlu gülümser, saçlarını okşar, çocuk uyansa da uyuma numarası yapmaya devam eder. Sonra kız gülümser, oğlan gülümser böyle tatlı bir sahne yaşarlar. Bense bu borazan sesli lahmacunun horultusu tarafından bombardımana tutuluyordum. Adalet bunun neresinde ya?

Hayır hiç hayal kurmadım değil tabii. Ne de olsa adım Hayal. Kurmasam ayıp olurdu. Bu zır şartlar altında da olsam bir iki tane kurdum bu yüzden.

Bir tanesi şu mesela; o gözlerini açıp bana bakacak. Sonra bana "Seni seviyorum Hayal," diyecek. Sonra da teleferikten kurtulup evlenmek için nikah dairesine gideceğiz. Tam binanın merdivenlerini çıkarken biri seslenecek.

"Selim! Gözünü sevdiğim aşkım, beni bırakıp nereye gidiyon?"

Evet doğru tahmin ettiniz, o kız. Derya! Yememiş içmemiş bizi bulmuş. Tam da merdivenlerde. Hayır te Ankara'dan neden çıkıp geldi? Bi de benim rüyama? Daha önce de görmedim ama eminim kesinlikle o kız.

Sonra Selim benim elimi sıkıca tutacak ve "Ben artık seni sevmiyorum. Ben Angaralı olamam Derya, kusura bakma," diyecek. Ve biz yine birbirimize bakıp gülümseyerek merdivenleri çıkmaya devam edeceğiz.

Sonra kız yine seslenecek "Artık ben o huyumu bıraktım Selim'cim. Artık Angara'ya değil Rize'liyim. Rize'ye fena halde zaafım var daa! Uşağım hem sen de sarışınsın. Bence yaparsın bu işi. Gel yanıma uyy."

Sonra Selim yavaşça elimi bırakıp iki kere öksürecek.

"Dur bakayrum yapabiliyor muyum bakayım. Uşağum daa!"

Sonra ikisi de sevinçle çığlık atarak birbirine sarılacaklar. Selim giderken arkasını dönüp bana "Kusura bakma Hayal, seninle birlikte olmamızın bir yolu yok hem fakirsin, hem de şu an bir hayaldeyiz zaten. Bir ara gel Karadeniz turu yapalum daaa!" diye bağıracak.

Şak!

Acı ile inleyerek gözlerini açtı.

"Ah! Ne yapıyorsun kızım ya?"

"Bana bak, sen Karadeniz ağzı biliyor musun?"

Yavaşça dizlerimden kalktı ve bana döndü. Gözlerini ovuşturarak saçlarını eli ile geri attı. Alnı acımış olmalı ki eli ile ovuşturdu. İyi vurmuşum ama.

"Ne diyorsun sen ya? Uyuyan benim, rüyayı sen mi gördün ne yaptın?"

"Cevap ver biliyon mu bilmiyon mu?"

"Ne bileyim ben Lazca falan? Türkiye'de doğru dürüst yaşamadım bile."

"Ama öğrenme potansiyelin var değil mi?"

"Ne saçmalıyorsun Hayal sen ya?"

Neyse dostlar. Bu kadar yeter. Karadeniz ağzı bilmiyor, bunu anladım. Bilseydi kelimeleri kayardı mutlaka. Yine de tetikte olmam lazım. Karadeniz'in karasını duyarsam yapıştırırım şaplağı. Hiç bana öyle bakmayın, erkeğimi korumam lazım yani.

Yine afili bir küfür etti, sonra da geçti karşı koltuğa oturdu. Sanırım uyumaktan ve yumuşak bir zeminden temelli vazgeçti.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin