3.Bölüm

5.7K 338 9
                                    

Okulun yaklaşık beş kilometre ötesindeki gölün kenarındayım. On metrelik ağaçlardan birindeki elmaları izliyorum. Bir dahaki sefere meyveleri dala bağlayan yeri vurusun, demişti babam. O zaman eve elimizde meyvelerle döneriz. Sırtımdaki kılıftan yayımı çıkarıyorum. Meyvelerden birine doğrultuyorum ve elimi, bir ok almak için tekrardan kılıfıma götürüyorum. Aldığım oku yaya geçiriyorum, bir saniye sonra fırlatıyorum. Ok, elmanın tam sapına isabet ediyor ve elma hızla aşağı uçuyor. İleri atılıyorum ve elmayı yere düşmeden yakalıyorum. Başka bir elmayı vurmaya hazırlanırken, duyduğum el çırpma sesi durmama, akabinde arkama bakmama sebep oluyor. Connor'ın iki metre ileride, beni izlemekte olduğunu görüyorum.

"Vay canına. Bunda gerçekten iyisin." diyor dudaklarında bir sırıtışla.

"Şey, teşekkür ederim, Connor." diyorum.

"Eh, rica ederim. Sana sormak istediğim bir şey var. Şey, neden evde oturmak yerine, okula gitmeyi seçtin?"

"Ben, açıkçası ülkeyi kurtarma işini erkeklere bırakmak içime sinmedi."

Kahkaha atıyor. "Bu çok tatlı. İlk defa savaşmaya bu kadar hevesli bir kız görüyorum. Açıkçası, bu çok hoşuma gidiyor."

"Ah, öyle mi?" diyorum samimi bir şaşkınlıkla.

"Elbette." diyor ve sırıtışı daha da büyüyor. "Aslına bakarsan, beni çok etkiledin. Yani, girdiğimiz bütün derslerde başarılıydın. Bence, doğuştan bir savaşçısın." diyor ve göz kırpıyor. Ah, tıpkı okulda yaptığı gibi.

"Teşekkürler, Connor. Böyle söylemen çok hoş." diyorum ve içten bir şekilde gülümsüyorum.

O da gülümsüyor. Bu seferki sinsi bir sırıtış değil, dostça bir gülümseme.

"Ne demek. Eh, seninle eve kadar gelmemi ister misin? Hava kararıyor."

"Ne yani? Kendime bakamayacağımı mı düşünüyorsun?" diyorum gülümsemeye devam ederek.

"Elbette hayır. Fakat senin gibi güzel bir kıza kimin çatacağı belli olmaz."

"Eh, pekala. Gel bakalım." diyorum ve yayımı sırtımdaki kılıfa sıkıştırıyorum. Elimdeki elmayı da, kılıfın içine atıyorum.

Yolda ilerliyoruz. Çevremizde insanlar birbirine çarpıyor, özür diliyor, tekrar başka birine çarpıyor, tekrar özür diliyorlar.

"Ah, insanlar. Neden bu kadar aceleciler ki? Eğer bana çarpan olursa, tekmeyi basarım." diyor Connor.

Gülüyorum. Sonra, omzumu koluna geçiriyorum ve kahkahayı basıyorum. Bana, üç yaşında bir çocuğa bakarmış gibi bakıyor.

"Çok şımarıksın." diyor ve o da kahkaha atıyor.

"Ee? Tekmem nerede?" diye soruyorum dalga geçerek.

"Ah, sana tekme atmam elbette. Hoş birisin." diyor. Aman Tanrım, hoş biri olduğumu düşünüyor.

"Çok naziksin. Eh, birini tekmelemeni görmek istemiştim. Sanırım bu isteğim gerçekleşmeyecek."

"Eğer bir başkası bana çarparsa, göreceksin." diyor ve ekliyor, "Aslında, eğer serserinin biri sana çatarsa -bu kelimeyi bastırarak söylüyor- yine göreceksin."

Kıkırdıyorum. Eve giderek yaklaşırken, havanın da giderek soğuduğunu farkediyorum. Titriyor muyum?

"Ah, üşüyor musun?" diye soruyor Connor.

Sanırım evet, titriyorum.

"Şey, biraz."

"Sana dokunmama izin var mı?"

"O da ne demek oluyor? Nasıl bir dokunma?"

Sol koluna omzuma doluyor ve beni kendine çekiyor.

"Böyle bir dokunma." diyor sırıtarak.

"Eh, sanırım var." diyorum ve ona iyice sokuluyorum.

Eve kadar olan yolun kalanını yürürken pek fazla konuşmuyoruz. Kapının önüne geldiğimizde, isteksiz bir şekilde ondan ayrılıyorum ve gülümsüyorum.

"Teşekkür ederim. Bana eşlik ettiğin için." diyorum.

"Asıl ben sana teşekkür ederim, Lea. Yarın görüşmek üzere." diyor ve bana son bir kez gülümseyip, uzaklaşmaya başlıyor. Tıpkı okulda olduğu gibi, gecenin karanlığında yok olana kadar onu izliyorum. Yok olduğunda, içimdeki tek düşünce, onu kesinlikle tekrar görmek istediğim oluyor.

ŞampiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin