6.Bölüm

4.3K 243 19
                                    

Yağmurlu geçen dört günün ardından, şaşırtıcı derecede sıcak ve güneşli bir günde, caddedeki en hoş mekanda, olabilecek en harika kişiyle oturuyorum. Altın sarısı tişörtü, tıpkı saçları ve gözleri gibi güneş ışığında parlıyor. Karşısında oturmuş, büyülenmiş bir şekilde onu izliyorum. Kulağına dayadığı telefondan, kız kardeşinin bağırış ve itirazlarını duyuyorum.

"Tamam dedim ama, Miranda. Yarın sinemaya gideceğiz. Evet, söz veriyorum. Görüşürüz tatlım." diyor ve telefonu kapatıp masanın üzerine bırakıyor. Akabinde gözlerini bana çeviriyor ve gülümsüyor.

Connor, ilk gün olduğu gibi, dün de eve giderken bana eşlik etti. Yolda giderken, "Ee, bu güzel kız yarın ne yapıyor bakalım?" diye sordu. Ben de ona bir programım olmadığını söyleyince, beni ögle yemeğine çağırdı ve yemeğimizi yedikten sonra bir şeyler yapmayı teklif etti. Elbette kabul ettim.

"Ah, kız kardeşler." diye sızlanıyor Connor. "Eh, mecburen yarın sinemaya götüreceğim. Şey, sen de gelmek ister misin?"

"Ah, benimle vakit geçirmeyi sevdin değil mi?" diyorum ve kıkırdıyorum. O da bana katılıyor. "Şey, tabii gelirim." diye de ekliyorum.

"Harika! İki kızla birlikte sinemaya gidiyorum. Kahretsin, ne kadar da ahmağım." diyor ve ufak bir kahkaha atıyor.

"Kesinlikle öylesin. Artık kalkalım mı? Yemeğimi bitireli yarım saat oldu." diye yakınıyorum.

"Elbette, prenses. Siz nasıl isterseniz öyle olsun." diyor ve ayaklanıyor. Ben de sandalyemi geriye itiyorum ve ayağa kalkıyorum. O sırada kafeyi gerçekten inceleme fırsatı buluyorum. Pembe renkli duvarlarda, tahta vazolar asılı. Vazoların içindeyse rengârenk çiçekler var. Zemin ve tavan tahtadan yapılmış. Masaların üzerlerinde, yine içindeki çicekler olan tahtadan vazolar bulunuyor. Belirli yerlere takılmış klimalar ise, bu sıcak eylül gününde, rahatça yemek yiyebilmenize kesinlikle yardımcı oluyor.

"Evet, hanımefendi. Buradaki işimiz bitti. Gidebiliriz." diyor Connor ve bana kolunu uzatıyor. Kıkırdayarak koluna giriyorum ve kafenin çıkışına yöneliyoruz. Güneş ışığına çıktığımızda, elini gözüne siper ediyor. Bende aynısını yapıyorum.

"Ne yapmak istersiniz?" diye soruyor.

"Hmm, şey...Ah, kitabevine gidebiliriz. Hatta, bekle, gideceğiz. Haydi." diyorum ve Connor'ı kolundan çekiştirerek yolun karşısına geçiriyorum. Kitabevinin kapıları hemen önümüzde, açık bir şekilde duruyor.

"Ah Tanrım. Bütün dünyada en sevdiğim yer." diyorum ve kitap kokusunu içime çekiyorum. Connor'ın kolunu bırakıyorum. İçeriye, fantastik kitapların olduğu raflara koşuyorum. Connor'da peşimden geliyor.

"Kitapları seviyorsun. Bu harika. Ben pek sevmiyorum ama dürüst olmak gerekirse, kitapları seven kızlara bayılırım." diyor ve bana göz kırpıyor.

"Kes şunu." Gülüyorum.

"Neyi keseyim?" diye soruyor bir kaşını kaldırarak.

"Sürekli göz kırpmayı. Bu hoşuma gidiyor."

"Ee, sorun ne o zaman?"

"Sorun, bunun normalden daha fazla hoşuma gitmesi."

"Ah, bu çok tatlı. O halde sana hep göz kırpacağım." diyor ve aksiyon raflarına yöneliyor. Şu ana kadar milyon tane erkek tanıdım. Neden Connor beni böylesine etkiliyor ki? diye düşünüyorum. Ah, evet. Şu ana kadar gördüklerimin en yakışıklısı, en etkileyicisi ve en tatlısı da ondan.

"Hey," diye sesleniyor, "artık gitmeliyiz."

"Neden?"

"Güzelim, dışarıda donat satıyorlar. Kaçırmak istemiyorum." diyor ve kitabevinin kapısına doğru koşuyor. İç geçirerek peşinden gidiyorum. Donat tezgahına ulaştığımızda, gözlerimi muhteşem derecede lezzetli görünümlü çöreklerden ayıramadığımı farkediyorum. Adama çikolatalı bir taneyi işaret ediyorum, o da bir pakete koyup bana uzatıyor.

"Beş dolar." diyor. Cebimden parayı çıkartıyorum ve uzatacakken, Connor beni durduruyor.

"Eh, ben bir centilmenim." diyor ve adama on dolar uzatıyor. "Haydi gidelim." diyor ve oradan uzaklaşıyoruz.

"Şey," diyorum yolda yürürken, "okulun ilk haftası neden bu kadar boş geçti? Yani, toplasan on bir ders falan işledik."

"Bilmem. Her nedense, sadece bu haftalıktı. Önümüzdeki hafta böyle olmayacaktır." diye cevaplıyor.

Böylece, elimizde çöreklerle, parka yöneliyoruz. Banklardan birine oturuyoruz ve sohbet ederek çöreklerimizi yiyoruz. Çöreklerin sonu geldiğinde, bana ailesinden bahsetmeye başlıyor. Ben de ona kendi ailemi anlatıyorum. Zaman, su gibi akıp gidiyor.

"Eh, saat altıyı yirmi geçiyor. Artık eve dönsem iyi olacak. Her Cumartesi, saat yedide, ailecek akşam yemeği yeriz. Komik ama öyle işte. Nedenini sorma." diyorum.

"Pekala. Sana eve kadar eşlik edeyim." diyor.

Evime vardığımızda, "Yarın görüşürüz, güzel şey." diyor ve yanağıma bir öpücük bırakıp, uzaklaşmaya başlıyor. "Görüşürüz." diye fısıldıyorum arkasından. Bir saniye sonra, elimin yanağımda olduğunu farkediyorum. İster istemez gülümsüyorum ve apaçık ortada olan gerçeği kendime itiraf ediyorum. Ben, aşık oldum.

ŞampiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin