12.Bölüm

2.4K 150 1
                                    

Okula yürüyorum. Aklımda milyonlarca düşünce geziniyor. Annemi ve babamı çok özledim. Miles, beni burada bırakıp Güney Amerika Krallığı'na gidecek. Connor'ı çok seviyorum. Onları da kaybetmek istemiyorum.

Düşünüyorum. Biz, bir cumhuriyetiz, onlarsa bir krallık. Neden? Kendime, bunun üzerinde düşünmeye değmeyecek bir soru olduğunu söylüyorum. Attığım her adımda, vücudumdaki yaralar canımı yakıyor. Umursamıyorum. Biraz ötede, okul binasını görüyorum. Adımlarımı hızlandırıyorum ve sonunda kapıya varıyorum. İttirerek açıyorum ve içeriye adım atıyorum. Sıcacık, harika. Girişteki koltuklardan birine çöküyorum ve Connor'ı bekliyorum. On dakika boyunca, sessizce, sadece oturarak bekliyorum. Sonunda kapı açılıyor ve Connor içeri giriyor. Beni gördüğünde, telaşlı bir gülümseme gönderiyor. Bana doğru geliyor ve yanıma oturuyor. Kollarını bana doluyor ve alnımdan öpüyor.

"İyi misin? Halsiz görünüyorsun." diyor.

"İyiyim. Biraz halsiz olduğum doğru ama iyiyim. Merak etme." diye cevap veriyorum.

"Öyle olsun. Fakat kötüleştiğin anda bana söyleyeceksin. Seni eve götüreceğim. Anlaşıldı mı?"

"Ah, pekala."

"Neyse, ders beş dakika sonra başlayacak. Gel, gidelim." diyor ve elimi tutarak koltuktan kaldırıyor. Uzun ve dar koridorda ilerliyoruz. Elimi bir saniye olsun bırakmıyor. Sınıfa varıyoruz. El ele içeri giriyoruz.

"Lea! Aman Tanrım! Okulda ne işin var?" diye soruyor Winston.

"Ah, sakin ol Winston. Ben iyiyim." diyorum. Bütün çocuklar yanıma geliyor ve beni soru yağmuruna tutuyorlar.

"Çocuklar, lütfen. Sorularınızı daha sonraya saklayın. Gerçekten iyiyim ama başım ağrıyor." diyorum. Hepsi başlarını yukarı aşağı sallıyor ve sınıfa dağılıyorlar. Sınıfı inceliyorum ve adını hala bilmediğim tuhaf çocuğun burada olmadığını görüyorum. Bir saniye sonra zil çalıyor. Bir adam anında içeri giriyor ve kapıyı kapatıyor.

"Çocuklar, hemen derse başlıyoruz." diyor ve bizde karşısında yan yana diziliyoruz. Başım dönüyor ve ayakta kalabilmek için Connor'a tutunuyorum. Bana endişeli bir bakış atıyor. Başımı 'iyiyim' anlamında sallıyorum. O sırada öğretmen bir şeyler söylüyor fakat anlayamıyorum. Daha doğrusu, onu duyamıyorum bile. Yinede kendimi konuşmasına veriyorum ve bazı kelimeleri anlamaya çalışıyorum.

Öğle arası bitiyor. Connor'la birlikte okula giriyoruz. Dövüş eğitimi için yukarı kata çıkmamız gerekiyor. Merdivenlere yöneliyoruz. 

"Dövüşmemen gerekiyor. Bu, kesinlikle daha iyi hissetmeni sağlamayacak."

"Haydi ama, Conny. Sınıftaki herkes durumumu biliyor. Bana zarar vermeyeceklerdir."

"Eh, umalım da öyle olsun. Bay Garroway, çok katı bir adam. Sana tölerans göstereceğini sanmıyorum. Pislik."

Sınıfa giriyoruz ve içimi korkunç bir korku kaplıyor. Tuhaf çocuk mu? Onun burada ne işi var? Eğer rakibim olarak o seçilirse, öleceğim kesin. Bana asla acımayacak. Bizim ardımızdan üç kişi daha içeri giriyor. Bay Garroway zil çalar çalmaz kapıda beliriyor ve içeri girip kapıyı kapatıyor.

"Pekala, çocuklar. Bir dakika bile ziyan edilmemeli. Hemen başlayalım." diyor ve tahtaya yöneliyor. Sınıftakilerin isimlerini, karşılarına da rakiplerininkileri yazıyor. Dilimi ısırıyorum ve kanın tadını alıyorum. İsmimin karşısındaki ismi görünce içimden küfrediyorum. Chris mi? Bu, o tuhaf çocuktan başkası olamaz. Lanet olsun! Ne kadar da şanssız bir insanım! Bay Garroway, birkaç isim daha yazıyor. Üçüncü sırada olduğumu görüyorum. Kahretsin, kahretsin.

"Evet, işte bu kadar. Başlayalım." diyor ve ilk çifti sınıfın ortasındaki ringe alıyor. Beş, on, on beş dakika derken sıra bana geliyor.

"Lea, dikkatli ol. Kendini savunmaya ve darbelerden kaçmaya bak." diyor Connor.

"Tamam." diyorum ve ringe yürüyorum. Chris, sinsi sinsi sırıtarak bana bakıyor. Ringe giriyorum ve derin bir nefes alıyorum. Bay Garroway, zili öttürüyor ve dövüş başlıyor. Chris, bana doğru gelmeye başlıyor. Lanet olsun, hiç acımayacak. Zihnimi saçma sapan düşüncelerle meşgul ederken, kasıklarımda korkunç bir acı hissediyorum ve dizlerimin üzerine düşüyorum. Chris'in tepemde dikilmiş, kahkaha attığını görüyorum. Öfkeyle doluyorum ve hızla ayağa kalkıp suratına bir yumruk geçiriyorum. Nefes almasına izin vermeden, bir yumruk daha geçiriyorum. Bir tane daha. Bir yumruk daha atmak için hamle yapıyorum fakat beni bileğimden yakalıyor ve inanılmaz bir kuvvetle ringin köşesine fırlatıyor. Üzerime çıkıyor ve beni yumruklamaya başlıyor. Gözlerim kararıyor. Hayır, şimdi olmaz. Ellerimi kaldırıyorum ve yumruklarını suratıma yapışamadan durduruyorum. Karnına bir tekme atarak onu üzerimden uzaklaştırıyorum. Ona doğru, acıdan kıvranarak, aynı zamanda öfkeden kudurarak ilerliyorum ve en zayıf, en hassas bölgesine tüm gücümle tekme atıyorum. İkı büklüm oluyor ve çığlık atıyor. Bu sefer kahkaha atan ben oluyorum. Bir tekme daha atmak için atılıyorum fakat ayağımı yakalıyor ve beni yere yapıştırıyor. Bileğimi büküyor. Acıyla haykırıyorum. Sırtıma bir tekme geçiriyor. Kendimi zorlayarak ayağa kalkıyorum. Bu sefer, hiçbir şey yapmıyor. Hiçbir şey. Tek yaptığı karşımda dikilip, bana göz kırpmak oluyor. Bir saniye sonra, sağır edici bir ses duyuluyor. Tavan çökmeye, zemin titremeye başlıyor.

ŞampiyonWhere stories live. Discover now