4.Bölüm

5K 288 7
                                    

Anahtarımı elime almamla ağabeyimin kapıyı açması bir oluyor.

"Selam, kardeş. İçeri gel." diyor ve geçmem için kenara çekiliyor. Kızıl saçlarından sular damlıyor. Henüz duş almış olduğunu tahmin ediyorum.

"Okulun ilk günü nasıldı bakalım?" diye soruyor.

"Bana bir dakika ver. Üstümdekilerden kurtulup yanına geleceğim."

"Pekala. Salonda olacağım."

O salona doğru ilerlerken bende odama yollanıyorum. İçeriye adım attığımda, odamın holden daha soğuk olduğunu farkediyorum. Okula giderken giydiğim kıyafetleri üzerimden çıkarıp yatağın üzerine fırlatıyorum. Kanepemin üzerinde duran pijamalarımı alıyorum ve giyinmeye başlıyorum. Ayağıma pofuduk terliklerimi geçirip üzerime bir hırka alıyorum ve odadan çıkıyorum. Salona vardığımda, büyük koltuğun -ağabeyimin oturduğu- önündeki geniş masada kurabiyeler olduğunu görüyorum.

"Annem mi yaptı? Bu saatte?" diye soruyorum.

"Evet. Harika değiller mi ama?" diyor ağabeyim.

"Öyleler. Eh, bir film açta izleyelim."

"Hadi ama Lea. Filmi boşver şimdi, okulu anlat."

"Ah, Miles. Anlatacak neyi var ki?" diye karşı çıkıyorum fakat bana bakışından, inadından vazgeçmeyeceğini anlıyorum. Sonunda, "Pekala." diyerek pes ediyorum ve yanına oturuyorum.

"Okul güzeldi. Dersler, yani, tuhaf. Bilirsin, Savaş'tan önce benim yaşımdaki öğrencilere fizik, geometri, edebiyat gibi dersler veriliyordu. Buna alışmam elbette uzun sürmeyecek ama azda olsa zamana ihtiyacım var. Ayrıca, çevremdeki herkes erkekti. Yani, en azından müdür yardımcısı kadın olamaz mıydı? Kendimi çok yalnız hissettim. Her şeye rağmen, sınıftakilerle tanıştım, iyi çocuklara benziyorlar. Ah, girdiğimiz bütün derslerde de başarılı olduğum söylendi." diye anlatıyorum.

"Vay be, demek öyle? Bu harika bir şey, Lea. 18 yaşına bastığında, eğitimin sona erecek ve orduya katılabileceksin. Tıpkı benim gibi. Düşünsene, iki kardeş Güneylilerin kökünü kurutacağız. Seninle şimdiden gurur duyuyorum." diyor Miles. İyice yanına yaklaşıp, ona sokuluyorum. Kollarını belime doluyor.

"Teşekkür ederim. Harika bir kardeşsin. Hep öyle oldun. Seni seviyorum." diyorum.

"Bende seni seviyorum." diyor ve alnıma bir öpücük konduruyor. Ben doğduğumda, Miles 5 yaşındaydı. Şu anda 21 yaşında ve orduda, gayet başarılı bir asker. Onun gibi olmak istiyorum.

"Eh, film izleyelim bari. İçecek bir şeyler ister misin?" diye soruyor.

"Portakal suyu muhteşem olur. Ayrıca, sakın korku filmi açayım deme. Korkudan ölmek için çok gencim." diyorum.

Gülüyor ve koltuktan kalkıyor. "Merak etme, seni beklerken filmlere göz atıyordum. Harika bir komedi buldum. Seveceksin." diyor ve portakal suyumu getirmek için mutfağa gidiyor. O sırada, dış

kapıda anahtarın döndüğünü duyuyorum. Başımı çevirip baktığımda, annemin gelmiş olduğunu görüyorum.

"Merhaba, tatlım. Nasılsın?" diye soruyor annem.

"İyiyim, anne. Sen nasılsın?" diyorum ve o sırada poşetle dolu ellerini farkediyorum. Hemen ayağa fırlıyorum ve bir elindeki poşetleri almak için ona doğru yürüyorum.

"Ben de iyiyim, canım. Ah, teşekkür ederim." diyor ve sağ elindeki poşetleri minnettar bir şekilde bana uzatıyor. Poşetleri alıyorum ve mutfağa yollanıyorum. Miles, ileri atılıyor ve poşetleri elimden alıp tezgahın üstüne bırakıyor.

"Pekala. Gidip otur. Geliyorum." diyor ve beni salona kışkışlıyor.

İki dakika sonra, bir elinde portakal suyu, diğer elinde gazoz, salona giriyor. Bardakları masaya bırakıyor ve "Hoşgeldin anne!" diye bağırıyor.

Annemden cevap geliyor, "Hoşbulduk canım."

Miles televizyona doğru ilerliyor. Yan tarafındaki masadan bir film alıyor ve film oynatıcısına yerleştiriyor. Akabinde yanıma geri dönüyor ve koltuğa gömülüyor.

"Haydi, izleyelim." diyor ve OYNAT tuşuna basıyor.

Ve son saniyesine kadar, kahkahalar eşliğinde, filmi izliyoruz.

ŞampiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin