27.Bölüm

1.4K 96 4
                                    

"Onun burada ne işi var?" Connor, soruyor. İç çekiyorum.

"Sana olanları anlatacağım." diyorum ve onu kolundan çekiştirerek salona götürüyorum. Koltuğa çöküyor ve soru sorarcasına kaşlarını kaldırıyor. Sakince yanına oturuyorum ve anlatmaya başlıyorum. Kaçırılmamdan Chris'le karşılaşmama, onun kaçmama yardım etmesinden bana anlattıklarına kadar her şeyi, sabırla anlatıyorum. Ben anlattıkça, Chris'e attığı bakışlar değişiyor. İlk başlarda alev saçan gözlerle bakarken, sonralarda bakışları yumuşuyor.

"İşte böyle." diyerek anlatmayı bitiriyorum.

"Eh, onun Güneylilerden olduğunu öğrendiğimde delirmiştim fakat sen ona güveniyorsan, bende deneyeceğim." diyor Connor sakin bir ses tonuyla. Ağzım kulaklarıma varıyor ve elimi elinin üzerine koyuyorum.

"Teşekkür ederim." diye fısıldıyorum. Bir saniye sonra, Chris'in bizi izlediğini farkettiğimde, elimi geri çekiyorum. Bunu neden yaptığımdan emin olamıyorum. En başında, Connor'a olan hislerimden emindim. Kaçırıldıktan sonra, Chris'e karşı bir şeyler hissetmeye başladığımdan da emindim. Fakat şu anda, ne hissettiğim konusunda hiçbir fikrim yok. Bütün her şey birbirine girmiş durumda. Bir süre düşündükten sonra, aklımı bunlardan uzaklaştırıp, önümüzdeki savaşa odaklanmaya karar veriyorum.

"Ben gideyim artık." diyor Connor ayağa kalkarken. Bende ayaklanıyorum ve kapıya kadar ona eşlik ediyorum. Ayakkabılarını giydikten sonra kapıyı açıyor. Dışarıya bir adım atıyor ve hemen sonra duraksıyor. Bedenini bana çeviriyor ve bir saniye sonra kendimi kollarının arasında buluyorum. Beni sevdiğini, beni çok özlediğini falan söylemesini bekliyorum fakat tek söylediği, "İyi olmana sevindim." oluyor. Sonra da kapıdan çıkıp gidiyor. İç çekerek kapıyı kapatıyorum ve odama yöneliyorum.

"Sizinle mi kalacağım?"

Chris'in sorusu üzerine başımı çeviriyorum. Yüzümde bir tebessümle yanına gidiyorum ve elini tutuyorum.

"Hayır. Benimle kalacaksın." diyorum ve onu çekistirerek odama götürüyorum. Odaya adım attığında, girmekte tereddüt eder gibi oluyor.

"İçeri gel." diye ısrar ediyorum ve o da gelip, yatağımın kenarına oturuyor. Pencereleri sonuna kadar açıyorum ve temiz havayı tekrar tekrar içime çekiyorum. Gözlerimi, önümde uzanan pırıl pırıl şehre dikiyorum. Belime sarılan kolları farkedince ürperiyorum.

"Burayı özledin değil mi?" diye soruyor Chris. Sesi, hiç bu kadar tatlı çıkmamıştı. Rahat bir nefes veriyorum ve başımı omzuna yatırıyorum. Gözlerimi manzaradan ayırmadan, "Evet." diyorum. Kıkırdıyor.

"Kim olsa özlerdi."

Güç bela manzarayı izlemeyi kesiyorum ve ona odaklanıyorum. Güzel yüzüne, muhteşem kollarına bakıyorum. Harika kişiliğini, nasıl gaddar bir Güneyli kişiliğinin altına gizlediğini düşünüyorum. Tam on altı yıl boyunca bunu yapmıştı. Babasından, her şeyden ve herkesten nefret ederek yaşamıştı. Kim bilir başından bana anlatmadığı daha neler geçmişti. O, sandığımdan ve sanabileceğimden çok daha güçlüydü. Ben kendi düşüncelerimin içinde boğulurken, nazikçe beni kucaklıyor ve yatağa yatırıyor. O da yanıma uzanıyor, sağ dirseğinin üzerinde doğruluyor ve beni izlemeye başlıyor.

"Belki de uyumalısın. Yorgun görünüyorsun." diyor. Sesi, anlayışla dolup taşıyor.

"Ah, haklısın galiba." diyorum ve onu yakasından tutup kendime çekiyorum. Boynuna bir öpücük konduruyorum ve başımı omzuna gömüyorum. O da yorganı üzerimize çekiyor ve kollarını bana doluyor.

"İyi geceler." diye fısıldıyor. Açık pencereden içeri, soğuk bir rüzgar doluyor. Titrememe engel olamıyorum. Bana daha sıkı sarılıyor ve saçlarımı öpüyor. Kolları arasında, tarif edilemez bir hisle ısınırken, konuşuyorum.

"İyi geceler."

ŞampiyonDove le storie prendono vita. Scoprilo ora