30.Bölüm

1.3K 94 8
                                    

Hastane odasında uyanıyorum. Sırtım uyuşmuş; hissetmiyorum. Biri elimi elinin içine almış, diğer eliyle saçlarımı okşuyor. Gözlerimi çevirdiğimde, o kişinin Chris olduğunu görüyorum. Ağır hareketlerle boştaki elimi kaldırıyorum ve yanağına götürüyorum. O da diğer eliyle yanağındaki elimi alıyor ve parmaklarımı teker teker öpüyor. Avucumun içini, elimin tersini öpüyor. Bayılmadan önce bana söylediklerini hatırlıyorum bir anda ve gözlerime yaşlar doluyor. Chris bunu hemen farkediyor ve dudaklarıma minik bir öpücük konduruyor. Ellerimi serbest bırakıyor ve başını bana doğru eğerek alnını benimkine yaslıyor.

"Her şey iyi olacak, tatlım. Sen güçlü bir kızsın ve ben senin yanındayım. Daima yanında olacağım."

Bunları söylerken sesi o kadar samimi, o kadar sıcak ve o kadar dürüst çıkıyorki ona inanıyorum. Onun, daima yanımda olacağına inanıyorum. Gülümsüyorum ve burnunun ucunu öpüyorum. Her ne kadar akmamaları için çabalasamda, gözyaşlarım beni dinlemiyor ve usul usul akmaya başlıyor. Chris, narin parmaklarıyla yanaklarımdaki yaşları siliyor ve beni öpücüklere boğuyor. Şikayet etmiyorum ve öpücüklerine karşılık veriyorum. Sonunda öpüşmeye ara veriyoruz. Işık saçan siyah gözlerini gözlerime dikiyor ve bir şeyler fısıldıyor. Fakat kelimeleri seçemiyorum. Bir saniye içinde her şey karanlığa gömülüyor.

"Lea? Uyan haydi, bebeğim. Lütfen."

Chris'in yalvaran sesini duyarak uyanıyorum. Gözlerimi açar açmaz uzanıp elini tutuyorum. Görüşüm bulanıklaşıyor.

"Lütfen beni bırakma." diyorum burnumu çekerek. Bana sevgi dolu bir bakış atıyor ve elimi sıkıyor.

"Seni bırakmayacağım. Asla." diyor güven veren bir sesle. "İyi misin?"

Başımı sallıyorum. Şu ana kadar tuttuğunu bile farketmediğim nefesini veriyor ve elimi biraz daha sıkıyor. Kapı tıklatılıyor ve her kimse, herhangi bir cevap beklemeden içeri giriyor. Sarışın, çikolata rengi gözlü ve pembe yanaklı genç bir kız bu. Üzerindeki pembe hemşire kıyafeti, güzel vücuduna tam oturmuş. İçten bir şekilde gülümsüyor ve yatağa yaklaşıyor.

"Bayan Lynette, iyi haberlerim var. Kurşunun açtığı yara, çok derin değil. Bu nedenle bir-iki hafta içinde tamamen iyileşir diye düşünüyoruz. Ayrıca, yaptığımız testlerin sonuçları da gayet iyi görünüyor. Yarın sabah hastaneden ayrılabileceksiniz. Fakat kendinize çok dikkat etmeli ve yorulmamalısınız. Aksi takdirde bayılma ve bunun sonucunda da kan kaybetme riskiniz var. Geçmiş olsun." diyor neşeli bir sesle ve tekrar gülümseyip odadan çıkıyor.

"Ah, bu gerçekten harika. Yarın buradan çıkabileceğim." diye mırıldanıyorum.

"Şey, katılıyorum ama şimdi uyumalısın. Biraz dinlen ki daha iyi hissedesin." diyor Chris ve alnımdan öpüyor.

"İyi geceler, tatlım."

"İyi geceler."

Saat sabahın dokuzunu gösteriyor. Odanın içinde volta atarak Chris'in gelmesini bekliyorum. Attığım her adımda sırtım sızlıyor. Lanet olsun. Yatağın yanındaki yumuşak koltuğa gömülüyorum ve hiçbir şey yapmadan beklemeye devam ediyorum. Birkaç dakika sonra Chris, elinde bir kahve ve çörekle odaya giriyor.

"Bir şeyler yemelisin." diyerek elindekileri sağ tarafımdaki masaya bırakıyor.

"Teşekkür ederim canım." Gülümsüyorum ve çörekten bir ısırık alıyorum. O ısırığı alana kadar, ne kadar acıkmış olduğumu farketmiyorum bile. Birkaç lokmada çörek tamamen bitiyor ve kahveyi yudumlamaya başlıyorum.

"Yavaş, Lea. Boğulacaksın."

Bu sözler üzerine elimde kahveyle birlikte ayağa kalkıyorum ve onun elini tutuyorum.

"Haydi gidelim. Yolda içerim." diyorum. Gülümseyerek karşılık veriyor ve odadan çıkıyoruz.

Eski komutan Jackson, sevinçle bana doğru koşuyor. Kucaklamak üzere kollarını kaldırıyor fakat yaramı hatırladığından sanıyorum, vazgeçiyor.

"İyi olmana çok sevindim, Lea." diyor adeta bağırarak. Elini uzatıyor. Sıkıyorum.

"Teşekkür ederim, Komutan Jackson." diyorum.

"Ah, sadece Jackson. Ben, artık komutan değilim, biliyorsun."

"Fakat, siz de şunu biliyorsunuz ki..."

Sözümü kesiyor.

"Biliyorum, biliyorum. Ve, sana sormak istediğim bir şey var." Duraksıyor. "Bildiğin gibi, savaş devam ediyor ve ordumuzun bir komutana ihtiyacı var. Düşündüm ve...şey...bu görevi en iyi şekilde yerine getirebilecek olan kişinin sen olduğuna karar verdim."

Donup kalıyorum. Ben? Komutan olmak? Ne? Fakat eğer saygıdeğer eski komutanımız Jackson bu iş için en iyi kişi olduğumu düşünüyorsa...Bunu yapmalıydım. Annem, babam, ağabeyim için. Ailem için.

"Ee? Ne diyorsun?"

Jackson'ın gözlerine bakıyorum ve cevabımı veriyorum.

"Tamam. Kabul ediyorum."

ŞampiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin