5.Bölüm

4.5K 271 15
                                    

Bir adım atmamla dizlerime kadar su sıçraması bir oluyor. Kahretsin, dün hava gayet iyiydi. Bu yağmur da neyin nesi böyle?  diye yakınıyorum kendi kendime. Evden çıkmadan, dünkü kıyafetlerimin üzerine, siyah bir yağmurluk giymiştim. Eh, iyiki. On dakika sonra, yani nihayet okulun sıcak ve kuru binasina girdiğimde, Mark ve diğerlerini girişteki banklarda oturmuş beklerken buluyorum.

"Hey, neyi bekliyorsunuz?" diye soruyorum. Mark bana kocaman gülümsüyor, "Seni bekliyorduk. Eh, geldiğine göre gidebiliriz." diyor.

"Pekala." diyorum ve sınıfların olduğu tarafa doğru ilerliyorum, çocuklar da peşimden geliyor. İlk dersin, tabanca kullanma olduğunu biliyorum, bu nedenle o sınıfa yöneliyorum. İçeriye adımımı attığımda, Connor'ın, duvarın kenarında oturmuş, kitap okuduğunu görüyorum. Muhteşem yüzünü daha iyi görebilmek için kapüşonumu çıkarıyorum. Ona doğru bir adım attığımda, başını kitabından kaldırıyor ve bana gülümsüyor.

"Selam, güzel şey." diyor şakacı bir ses tonuyla.

"Selam. Ne okuyorsun?" diyorum.

"Ah, hiçbir şey. Dürüst olmak gerekirse, buraya geleli bir saat oluyor. Oyalanmak için getirdim."

"Bir saat mi? Neden bu kadar erken geldin ki?"

"Yağmurda yürümeyi severim."

Göz kırpıyor ve eliyle yanındaki boşluğa vuruyor. "Gel otur." diyor. İtaat ediyorum. Yanına adeta yığılıyorum. Gece yarısına kadar Miles'la video oyunu oynadığımdan dolayı, yanlızca üç saat uyuyabildiğimi hatırlıyorum.

"Yorgun görünüyorsun. Uyuyamadın mı?" diye soruyor Connor.

"Ah, evet. Miles'la video oyunu oynadık." diye cevaplıyorum.

Kaşlarını soru sorarcasına kaldırıyor. "Miles da kim?" diye soruyor.

"Ağabeyim." diyorum ve yağmurluğumu çıkarıp kenara atıyorum. Akabinde başımı Connor'ın omzuna yaslıyorum. Gözlerim tamamen kapanmadan hemen önce, Connor'ın eli saçlarıma gidiyor.

"Hey, yeter bu kadar tembellik." diyor Connor. Gözlerimi açtığımda, eliyle saçlarımı okşadığını görüyorum. Gözlerimi ovalıyorum ve bitkin bir şekilde, altın pırıltılar saçan gözlerine bakıyorum. "Ne kadar zamandır uyuyorum ki sanki? En fazla on dakika olmuştur." diye şikayet ediyorum. "Hayır, uykucu, yirmi dakikadır uyuyorsun. Şanslısın ki dakik hocamız hala gelmedi." diyor kıkırdayarak. Başımı omzundan kaldırmam gerektiğini düşünüyorum ama bunu bir türlü başaramıyorum. Ah, o kadar rahat ki. Tam o sırada, biri -dün hiç görmediğim biri- sınıfa giriyor. Neredeyse bembeyaz olan saçları ve saçlarına tezat oluşturan simsiyah gözleriyle ürkütücü görünüyor. Connor, ürktüğümü anlamış olmalı ki, elini saçlarımdan çekiyor ve kolunu omzuma doluyor. Ona iyice yanaşıyorum.

"Hey, sen de kimsin?" diye soruyor Tyler.

Çocuk cevap vermiyor, sadece ilerlemeye devam ediyor. Connor ve benim hemen karşımızdaki duvara yaslanıyor ve birkaç dakika boyunca bizi izliyor.

"Ne yapıyorsun sen?" diye soruyor Connor. Çocuktan cevap gelmiyor. "Sana soruyorum. Hey!" diyor gittikçe büyüyen bir öfkeyle. Öfkelendiğini kızarmasından anlıyorum. Çocuk yine cevap vermiyor. "Bana bak," diyor Connor ayaklanarak, "kes şunu, yoksa yüzünün ortasına yumruğu yersin." Çocuk bu sefer, geldiğinden beri ilk defa, konuşuyor.

"Eh, bu kadar sinirlenme. Tek yaptığım şu güzel kıza bakmak." diyor ve sinsice sırıtıyor. Ürperiyorum.

"Eh, biraz daha bakarsan seni şuracıkta yumruklarım. Bunu yaparım." diyor Connor. Ayaklanıyorum ve elimi Connor'ın beline koyuyorum. "Ah, boşver. Ahmağın teki işte." diyorum. Çocuk gözlerimin içine bakıyor, "Bunu iltifat kabul ediyorum, şeker şey." diyerek sırıtıyor. Connor'ın yumruklarını sıktığını görüyorum. Ah, daha dün tanıştık, ama beni kıskanıyor. Ne tatlı.

"Ne yapıyorsan yap. Bana bakmayı kes ve bir daha sakın böyle seslenme." diyorum tiksinmiş bir tavırla ve Connor'ı kolundan tutuyorum. Onu çekerek dışarı çıkarıyorum.

"Ah, güzel kız. Bırksaydın da bir iki yumruklasaydım." Sesindeki hayal kırıklığını hissediyorum.

"Kes şunu. Aptalın teki için değmez." diyorum ve elimle saçlarını karıştırıyorum.

"Yapma ama, güzelim. O kadar taramıştım." diyor kahkaha atarak. Eliyle elimi tutuyor ve saçlarından çekiyor.

"Eh, böylede güzel." diyorum ve kıkırdayarak sınıfa dönüyorum.

Birkaç dakika önce oturduğumuz yere gidiyorum ve yerdeki yağmurluğumu alıyorum. Connor'ın peşimde olduğunu, botlarının zeminde çıkardığı sesten anlıyorum. Elimde yağmurluğumla duvara yaslanıyorum ve o da geçip önümde duruyor.

"Manzaramı kapatıyorsun." diyorum şakacı bir sekilde.

Dudaklarının sağ tarafı yukarı doğru kıvrılıyor. "Burada izlenmeye değer bir tek manzara var, onu da şu anda izliyorsun zaten." diyor.

"Ne diyebilirim? Seni izlemek gerçekten hoş." diyorum. Başını geriye atıp kahkahayı basıyor. Onun büyüleyici kahkasının arasından, zilin sesini duyuyorum.

"Harika. Bir ders boş geçti. Ne büyük zaman kaybı." diye yakınıyorum.

"Eh, öyle. Omzumda uyuduğunu ve iki dakika boyunca beni izlediğini saymazsak tabii." diyor ve kapıya yürüyor. Onu takip ediyorum. Çıkmadan önce, sınıfa son bir bakış attığımda, tuhaf çocuğun karanlık gözleriyle beni izlediğini görüyorum.

ŞampiyonWhere stories live. Discover now