15.Bölüm

2.3K 144 1
                                    

İkinci çalışta açıyor.

"Alo?"

"Miles, benim Lea."

"Lea! Aman tanrım, sen iyi misin?"

"Evet, ben iyiyim. Eve gidiyorum."

"Tamam. Ben akşama gelirim. O zaman görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıyorum ve cebime koyuyorum.

"Gelecek mi?" diye soruyor Connor.

"Evet. Ama akşama."

"Pekala. O gelene kadar ben seninle kalırım."

"Mecbur değilsin."

"Ne demek mecbur değilim? Orada hayatımı kurtardın. Sana bunu nasıl ödeyeceğim bilemiyorum."

"Saçmalama, Conny. Senin hayatını kurtarmak istediğim için kurtardım. Yani bana borçlu falan değilsin."

"Saçm-"

"Borçlu falan değilsin dedim."

"Of, yinede seninle kalacağım."

"Ah, pekala."

Önümdeki su dolu bardağa uzanıyorum. Bir yudum alıyorum ve yerine bırakıyorum. Odamda, yatağımdayım. Kendimi iyi hissetmeme rağmen Connor, yatmam için ısrar etti. Bu, evde annem ve babamın seslerini duymadan geçen üçüncü günüm. Onlar için bir cenaze töreni bile yapamadık çünkü cesetleri de ruhlarıyla beraber yok olmuştu. Onları özlüyorum ve şimdi burada olsalardı nasıl olurdu onu düşünüyorum. Annem yatağımın kenarına oturur, telaşlı gözlerle bana bakar ve "İyi misin?" diye sorardı. Babam ise, odamın içinde volta atar, arada sırada bana kızgın, aynı zamandada üzgün bakışlar atardı. Ah, keşke hala burada olsalardı. Ben düşüncelere dalmış yatarken, Connor kapıyı tıklatıyor.

"İçeri gel, Conny."

Kapıyı açıyor ve içeri adım atıyor. Yatağımın kenarına oturuyor. Onu, kızıl saçları ve yemyeşil gözleriyle dünyalar güzeli annem olarak hayal ediyorum. Fakat saniyeler içinde, annemin hayali görüntüsü buharlaşıyor ve Connor'ın güzel yüzü beliriyor.

"İyi misin?" diye soruyor.

"Daha kaç kere söylemem gerekiyor? Ben iyiyim." diyorum.

"Emin değilim. Yaralısın ve iyi gözükmüyorsun. O yüzden soruyorum."

"İyi görünmediğimi biliyorum ama gerçekten iyiyim."

"Peki, dediğin gibi olsun."

Elini tutuyorum ve gözlerinin içine bakıyorum.

"Sen iyi misin?" diye soruyorum.

"Ne? Evet, gayet iyiyim. Sen iyi olduğun sürece, ben de iyiyim." diyor. Sonra yanıma uzanıyor ve kollarını bana doluyor. "Şimdi biraz uyur musun?"

Uyandığımda, Connor'ın artık yanımda olmadığını farkediyorum. Yalnız olduğum zamanlarda hep yaptığım şeyi yapıyorum: Düşünmek. Okulun ilk haftası gayet iyi geçmişti. Okula gidip gelmiştim, çocuklarla ve Connor'la tanışmıştım. Pazar günü, sinemaya gitmeden önce babamla kavga etmiştim -saçma sapan bir sebepten- ve aynı günün akşamı, hem onu hem de annemi kaybetmiştim. Bir sonraki gün, küçükken babamla yaptığımız gibi ormana gitmiştim ve meyveleri vurmaya çalışmıştım. Saldırıya uğramıştım. Gerizekalı bir kurt tarafından. Bugünse, okulum yerle bir olmuştu. Neler oluyordu böyle? Bunların hepsi neden oluyordu? Başkalarının başına da geliyor muydu? Hiç şüphesiz Güneyliler iyice kudurmuştu fakat neden bunların acısını bizden çıkarıyorlardı? Annemle babamın ölümü, benim saldırıya uğramam insanlar arasında hızlı bir şekilde yayılmıştı ve bugün olanların da yayılacağına eminim. Fakat ben, üç gündür felaket ardına felaket yaşayan ben, başkalarının başına gelen hiçbir felaket duymamıştım. Ne haltlar dönüyordu? Başımı masamın üzerinde duran saatime doğru çeviriyorum ve saatin beş olduğunu görüyorum. Yorganımı tekmeleyerek üstümden atıyorum ve yatakta doğruluyorum. Ayaklarımı aşağı sarkıtıyorum ve kalkıyorum. Kapımdan çıkıyorum ve holde Connor'a sesleniyorum. Cevap verdiğinde sesi mutfaktan geliyor, "Buradayım." Mutfağa yöneliyorum ve kapıda duraksıyorum. Connor, ellerinde mutfak eldivenleriyle, fırının yanında dikiliyor. Şaşırıyorum.

ŞampiyonWhere stories live. Discover now