Biterken (10 yıl sonra)

2K 106 13
                                    

Kuzey Amerika Cumhuriyeti'nin üzerine kurulduğu Wahington'a, yemyeşil bir çayırdan, tepeden bakıyorum. Asfaltlı yollarda, okul üniformalarını giymiş çocuklar koşturuyor. Arabalar, çocukları görünce ani fren yapıyor ve kornaya basıyor. Çocuklar kahkahalara boğuluyorlar. Bir kadın, balkona çıkmış, balkon kapısının camlarını siliyor. On beş-on altı yaşlarında bir kız, erkek arkadaşını koluna takmış, bir kafeden çıkıyor. Bu huzurlu ortamı görmek içimi ferahlatıyor. Sağ kolumu, sarı saçları yeni yeni çıkmaya başlamış, zümrüt yeşili gözleri yeni doğmuş güneşin ışığında pırıl pırıl parlayan bebeğime dolamış, boştaki elimiyse kocaman karnıma koymuş, güneşin ısıttığı çimlerin üzerinde oturuyorum. Üç gün önce beş yaşına basmış ikizlerim, çevremde koşuşturuyorlar. Kızımın uzun siyah saçları rüzgarda dalgalanıyor. Oğlumun, ikiziyle tamamen aynı renkte olan kısa saçlarıysa alnına düşüyor. İkisininde sahip olduğu simsiyah gözler, babalarınınkine o kadar çok benziyor ki...Bacaklarımı açıyorum ve bebeğimi araya, çimlerin üzerine oturtuyorum. Minicik parmaklarını çimlere doluyor, koparmak için mücadele veriyor fakat koparamıyor. Gülüyorum. Kocaman, yeşil gözleriyle şaşkın şaşkın bana bakıyor. Çimlere sürmekten yeşile dönmüş, ufacık parmağıyla yüzüme dokunuyor. Elini, avucumun içine alıyorum ve minik bir öpücük konduruyorum. Dudaklarını zorlayarak gülümsemeye çalışıyor. Bacaklarımı kapatıp onu oraya hapsediyorum ve altımdaki şehri izlemeye devam ediyorum.

"Sana çilek getirdim, sevgilim."

Sesi duyduğum anda başımı çeviriyorum. Chris, arkasından vuran güneş ışığında, adeta bir meleği andırıyor. Ona gülümsüyorum. Elindeki minik kutuyla yanıma geliyor ve arkama oturuyor. Bacaklarıyla bacaklarımı sarıyor. Kutuyu açıyor ve içinden kıpkırmızı bir çilek alıp bana uzatıyor. Ağzımı açıp çileği dişlerimin arasına alıyorum. Gülüyor. Kutuyu bir kenara bırakıyor. Bebeğimin yeşil gözleri, kutuya dikiliyor.

"Ne oldu meleğim? Sende mi çilek istiyorsun? Ama dişlerin olmadan yiyemezsin ki, güzel kızım." diyor Chris. Kıkırdıyorum. Ellerimle kızımın başını okşuyorum. O sırada ikizler geliyor ve babalarının iki yanına oturuyorlar.

"Çilek ister misiniz bakalım?" diye soruyor Chris ve kutuyu kapıp kapağını kaldırıyor. İkisinede birer çilek veriyor. Neşeyle ağızlarına atıyorlar ve babalarına dahada sokuluyorlar. Chris ikisininde siyah saçlarını karıştırıyor. Akabinde tek elini, şişkin karnıma götürüyor ve eliyle okşamaya başlıyor.

"Sen ne zaman gelmeyi planlıyorsun, küçük bey?" diye soruyor. Sesimi bir bebeğinki gibi çıkarmaya çalışarak, "Dört ay sonra geleceğim, baba. Biraz sabırlı ol." diyorum. Bunun üzerine hepsi kahkahalara boğuluyor. Bebeğim bile kahkaha atmaya çalışıyor. Chris, kollarını ikizlerimize sarıyor ve kulağıma fısıldıyor.

"Seni seviyorum. Hep seveceğim. Sadece son nefesime kadar değil, ondan sonrasında da seveceğim. Çocuklarımı da öyle."

Yüzümü hafifçe çeviriyorum ve dudaklarından öpüyorum.

"Bende seni seviyorum. Seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Sen ve çocuklarım, benim her şeyimsiniz ve sizi, sahip olduğum bütün sevgiyle seviyorum."

Bunu söyledikten sonra başımı Chris'in omzuna yaslıyorum ve gökyüzüne bakıyorum. Bembeyaz bulutların arasından, annemin, babamın ve ağabeyimin bana bakıp, Harika bir iş çıkardın, prenses. dediklerini duyuyorum ve gülümsüyorum. İçimden onlara sesleniyorum.
Sizi seviyorum. Sizi çok özledim ve tekrar bir araya geleceğimiz zamanı hevesle bekliyorum.

ŞampiyonNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ