İLK AŞK

519 26 0
                                    

"Düşlere dokunmak mümkün olabilir mi?

Sana bu yüzden hem çok yakın,

hem de çok uzağım.''

İhsan Oktay Anar

İçinde acının olmadığı bir aşk, aşk değildir derler. Birazdan sizlere acı dolu bir aşkın öyküsünü anlatacağım. Kimi zaman tebessümle, kimi zaman şaşkınlıkla, kimi zaman kızgınlıkla ve kimi zamansa hüzünle dinleyeceğiniz bir aşk hikayesi.

1990 yılının ilkbaharının son günleriydi. Türker ailesinin en büyük oğlu Tekin stajını tamamlamış, ruhsatını almış, genç ve yeni bir avukattı. Fakültenin ilk yılından beri birlikte olduğu kız arkadaşı Azra ile beraber, Galata Köprüsü'ndeki balık restoranlarından birinde, birlikte devam ettirecekleri meslek hayatlarının ilk gününü kutluyorlardı. Azra ruhsatını neredeyse iki yıl önce almıştı. Tekin ise okulu biter bitmez yüksek lisansa başlamış, stajını Azra'dan daha geç başlatmış ve bu sebeple ruhsatını yeni almıştı. Artık masanın her iki tarafında da gözleri parlayan birer avukat oturuyordu.

Tekin uzun konuşmaları sevmezdi, her zaman kısa ve netti. Dostlarını, arkadaşlarını, kısacası çevresindeki herkesi buna göre seçerdi. Azra ile olan ilişkisi şimdiye kadar yaşadığı en uzun ilişkiydi. Azra da onun gibi, uzun ve sıkıcı konuşmalardan koşar adım kaçardı. İlişkilerinin buram buram aşk koktuğu söylenemezdi. Daha doğrusu bu ilişki Azra'ya göre aşkla, Tekin'e göre ise mantıkla yürüyordu.

Tekin ve Azra bir yandan sipariş ettikleri balıklarını yemeye başlamış, diğer yandan da meslek hayatlarının nasıl ilerleyeceği yönünde fikir alışverişinde bulunuyorlardı ki, ikilinin konuşmaları Tekin'in telefonunun çalmasıyla yarıda kaldı. Arayan Tekin'in annesi Meryem Hanım'dı. Anne oğul birbirlerine hal hatır sorduktan sonra, Tekin annesinden gün ortasında gelen bu aramanın sebebini söylemesini istedi. Meryem hanım lafı hiç dolandırmadan söze girdi;

"Oğlum, fakülteye başladığından beri yaz tatillerinde bile buraya gelmedin. Fakülte bitti, yüksek lisans dedin. Derslerin bitti artık gel dedik, bu sefer de önce tezini sonra avukatlık stajını bahane ettin. Bizi ruhsat törenine bile çağırmadın. Baban da ben de seni çok özledik. Hazır yeni bir işe başlamamışken, kısa bir süre de olsa buraya gel, seni biraz görelim. Hadi bizi özlemedin, Antep'i de mi özlemedin?"

Tekin ailesine karşı oldukça ilgisizdi. Ancak annesinin bu isteğini de geri çevirirse kendisine küseceğini, üstelik gönlünü almanın da ne kadar zor olacağını biliyordu. İsteksiz bir şekilde gelecek hafta için bilet ayarlamaya çalışacağını ve kısa bir süreliğine onları ziyarete gideceğini söyledi. Annesi Meryem Hanım sevinç gözyaşlarıyla telefonu kapattı.

Tekin, ne konuştuklarını merak eden Azra'ya kısaca durumu özetledi ve huzursuz bir şekilde yemeğini yemeye devam etti.

"Benim de seninle birlikte Antep'e gelmemde bir sakınca var mı?" dedi Azra.

Tekin elindeki çatal ve bıçağı sakince masaya bıraktı, kafasını kaldırdı ve gözlerini kısarak Azra'ya baktı.

"Gelmek istiyorsan, gelebilirsin. Benim için bir sakıncası yok. Yalnız annemin yakıştırmalarına karşı, yalnızca arkadaş olduğumuz konusunda diretmelisin. Sevgili olduğumuzu öğrenirse hiç beklemeden düğün hazırlıklarına başlayacaktır."

Azra, Tekin'in evlilik kelimesini duymaktan dahi nefret ettiğini bilmesine rağmen, yüzündeki tebessümü saklayamadı. Tekin'le evlenme düşüncesi bile onu mutlu etmeye yetiyordu. Elbette doğru zaman gelene kadar Tekin'e bu düşüncelerinden bahsetmeyecekti.

SEN OLMALIYDINWhere stories live. Discover now