İSTANBUL'U DİNLİYORUM

90 4 0
                                    

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde

Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;

Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;

Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından

Kalbinin vuruşundan anlıyorum;

İstanbul'u dinliyorum.

Orhan Veli Kanık

''Tekin gideli ne kadar oldu?'' diye sorsanız, yıllar oldu derdi Biset. Ona her gün bir yıl gibi geliyordu. Zaman bir türlü geçmek bilmiyordu sanki.

Tekin'in olmadığı bu süreçte çok şey yaşanmıştı Antep'te. Cihan da Biset de üniversite tercihlerini yaptılar ve tercih sonuçları açıklandı. Aynı üniversiteye gidebilmek için ikisi de ilk sıraya İstanbul üniversitesi yazsalar da bunu başaramadılar. Aslında geçen yıllara bakıldığında ikisi de kesin gözüyle bakıyordu ilk tercihlerine yerleşmeye ama olmadı. Cihan, ilk tercihi olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümüne yerleşti. Ancak Biset, ikinci tercihi olan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne yerleşti. Marmara da oldukça iyi ve köklü bir okuldu ancak Cihan ile aynı okulda okuma hayalleri suya düştüğü için çok üzülmüştü Biset.

''Üzülme...'' dedi Cihan. Sonuç olarak aynı ilde okuyacağız. Yine her gün görüşeceğiz. Cihan'ın okulunun Avrupa, Biset'in okulunun ise Anadolu yakasında olması bile yıldırmıyordu Cihan'ı.

''Sen gelmesen de, ben gelirim her gün okul çıkışına. Derslerimiz çakışırsa da akşamları ortak bir yerde buluşuruz. Sen kafanı yorma.'' diyordu.

Okulların kayıt tarihi yaklaşmıştı. İkisinin evinde de hazırlıklar başlamış, yavaş yavaş eşyalar toplanmış, bavullara kaldırılmıştı. Biset ve Cihan ailelerine çaktırmadan aynı uçağa aldılar biletlerini. Birlikte adım atacaklardı İstanbul'a.

Biset'e okula çok uzak bir yurt çıkmıştı. Dolayısıyla okuluna yakın bir yurda nakil olmak için uğraşması gerekecekti. Ancak Cihan, türlü türlü taklalar atarak onu yurtta kalmamaya ikna etti. Bu yüzden bir süre İstanbul'daki uzak bir akrabasında kalacak, güzel bir ev bulur bulmaz da Antep'te kendisiyle aynı sınıfta okumuş ve Marmara Üniversitesi'nde öğretmenlik kazanmış bir arkadaşıyla eve çıkacaktı. Cihan ise bir süre Tekin'de kalacak, sonra duruma göre kendi evine çıkacaktı. Belki sonraları üniversiteden bir iki ev arkadaşı da alabilirdi yanına.

Cihan'ın anne ve babası küçükken geçirdikleri bir kaza sonucunda ölmüşlerdi. Bu yüzden amcası yani Tekin'in babası Fatih bey ve yengesi Meryem hanımın yanında büyümüştü. Fatih bey ve Meryem hanım, onu bir gün olsun Tekin'den ayırmamışlar, hatta Tekin'e bir türlü veremedikleri kardeş olarak görmüşlerdi. Meryem hanım Tekin'den sonra Cihan'ın da İstanbul'a gidecek olması gerçeğine bir türlü alıştıramıyordu kendisini.

''Ah be oğlum. İki tane evladım vardı, ikisini de o İstanbul denen zıkkım kucaklayacak benim yerime. Sen bari kalsaydın bizle birlikte.''

''Canım yengem!'' dedi Cihan Meryem hanımın boynuna sarılarak. ''Ben abim gibi yapmayacağım, korkma. Sık sık geleceğim ziyaretinize. Hatta abimi de alıp gelirim. Bakarsın alıştırırım onu da bu sık gidip gelmelere. Sen canını sıkma. İyi bir eğitim almak, sizlere ve bize verdiğiniz emeklere layık birer evlat olmak için gidiyoruz.''

Cihan öyle güzel konuşurdu ki, Meryem hanım en sinirli ya da en üzgün zamanlarında bile huzur dolardı Cihan'ı dinlerken.

''Sen bize annenle babanın emaneti değil, hediyesiymişsin yavrum. Bunu şimdi anlıyorum.''

SEN OLMALIYDINWhere stories live. Discover now