0.4

768 73 10
                                    

  Öten alarm sesiyle birkaç kez yuvarlanıp annene seslendin ama çoktan işe gitmiş olmalıydı.

  Ve gitmeden önce perdelerini açmış olmalıydı.

  Yüzünü bir tavuk gibi kızartan güneşten kaçmak için arkanı döndün ama annen pencerenin tam karşısına ayna koyduğu için bu pek mümkün olmadı. Battaniyeni üstüne almak istedin ama yok. Herhalde her zamanki gibi uyurken yere düşürmüş olmalısın. Yastığın mı?

  Eh, o da battaniyenle aynı kaderi paylaşmış olmalı.

  Bir çığlık duyuyorsun. Annen mi? İşe gitmedi mi? Belki de saat işe gitmek için bile fazlasıyla erkendir diye düşünüp tekrar başını yatağına koydun ama çığlıklar hiç kesilmedi.

  Çığlıklar.

  Bir anda tüm anılar beynine dolmaya başladı ve gözlerin sonuna kadar açıldı. Sırt üstü döndün ve etrafa bakındın. Kaçışan, bağrışan, ortalığı düzene sokmaya çalışan insanlar.

  Ama bunları göremedin çünkü başka şeyler daha önemliydi.

  Trafik lambalarını gördün. Arabaları gördün. Binaları gördün. Güneşi gördün. Gülmeye başladın ama aynı zamanda ağlıyordun. Yani gözyaşı dökmeden ne kadar ağlanabiliyorsa o kadarıyla.

  Tanrı aşkına, dışardaydın. Dışardaydın. Dışardaydın. Dışardaydın.

  Yetimhanenin telefonunu hatırlamaya çalıştın. Sana doğru yaklaşan polise baktın ve gülümsedin. Kurtulmuştun. Hayatta kalmıştın. Ah, şimdi izlediğin tüm filmleri hatırlıyorsun. Mesela Güneşe Karşı filmi. Adamlar karayı gördüklerinde ne kadar mutlularsa o kadar mutluydun. Şimdi tek yapman gereken onlara yetimhanenin telefonunu vermekti. Evet, nerede olduğunu açıklaman gerekecekti ama hepsine bir çare bulabilirdin. Belki birkaç aylığına ya da yıllığına dışarı çıkma cezası alabilirdin. Ya da temizlik yapma. Ya da yemek pişirme. Alacağın ceza umrunda bile değildi.

  Artık dışardaydın!

  Polise baktın ve gülümsedin. Aşağı inmeliydin. Tabii ya! Alarm sandığın şeyin gerçekten bir alarm olduğunu fark ettin ama bu senin evindeki kırmızı çalar saatle uzaktan yakından bir alakası yok.

  Bu kırmızı renkte, senin ancak dergilerde görebileceğin türden bir arabaya aitti ve renginin senin çalar saatinle aynı olduğunu fark ettin. Ayrıca ikisinin de sesi sinir bozucu. Arabadan hafifçe indin ve çoktan yanına gelmiş olması gereken polise döndün.

  Ama polis yanında değildi. Hatta dostun bile değildi. Yani en azından dostlarına tabanca tutan biri değilse tabii.

  Anlamıyorsun. Sorun ne? Etrafını inceliyorsun. Evet pahalı bir arabayı haşat etmiştin. Tüm sorun bu olmalıydı. Polise dönüp açıklama yapacakken bir arabaya basıl bu kadar hasar verebildiğin sorusu aklına geliyor. Hızla arkanı dönüyorsun ve küfrediyorsun.

  Aklına Evelyn haberi geliyor ama... ama sen 97. kattan atlamadın.

  Yoksa atladın mı?

  Kafan karışıyor. Başını gökyüzüne kaldırıp katlara bakıyorsun ama hiçbirinin camı kırık değil. Tuhaf bir şeyler oluyor ve böyle durumlarda ilk polise gidilmez mi? Peki polis neden sana yardım etmiyor?

  Korkuyorsun. Kendini altıncı sınıfta buluyorsun. Hani başrol hastalandığı için seni çıkardıkları şu tiyatroyu hatırlıyorsun. Herkes senaryoyu biliyor ama sen bomboşsun. Hiçbir şey bilmiyorsun.

  Ne yapacaksın?

  Ne yapacaksın?

  Ne yapmalısın?

  Sesler geri geliyor. Ne zaman gittiklerini bile anlamadın ama geri geldiler işte. Durmaları için bağırıyorsun ama durmuyorlar. Sende dizlerinin üstüne çöküp bağırmaya başlıyorsun. Boğazını durmadan tırnaklıyorsun. Kulaklarını kapatmayı deniyorsun. Yerde yuvarlanıyorsun bağırıyorsun. Kafanı yerden yere vuruyorsun. 

  Sesler acı vermeye başlıyor. Acıdan uluyorsun. Yeri yumrukluyorsun ve zavallı asfalt her darbede çatlıyor. Sinirleniyorsun ama acizsin çünkü hiçbir şey bilmiyorsun.

  Dizlerinin üstüne kalkıyorsun ve başını arkaya atarak gözlerini kapatıyorsun. Şu ana kadar dünyada atılmış en yüksek ve en uzun çığlığı atıyorsun. Gökdelenin kırık camları üstününe düşüyor ama ne seni durdurabiliyorlar ne de öldürebiliyorlar.

  Başını arabanın kapısına yaslıyorsun. Gözlerin yanına düşen dikiz aynasına kayıyor ve ağlamaya başlıyorsun.

  Ya da şu aralar olduğu gibi ağlamak istemeye başlıyorsun.

  Bir anda her şeyin üstüne bir gölge düşüyor ve etrafındakilere bakıyorsun. Uçan birkaç insan. Yerde birkaç insan.

  Hepsine küfredip bayılıyorsun.

Maden (Bir Marvel Kurgusu)Where stories live. Discover now