0.3/1.0

142 17 0
                                    

Onların gemisine adım attığında etrafta hiçbir şeyin olduğunu görüyorsun.

Gerçekten hiçbir şey yok ve bu kafamın karışmasına sebep oluyor. Hapise mi gönderilmiştin yoksa bu bir asansör müydü?

"Gelişmiş teknoloji," diye aklını okumuşçasına cevaplıyor aklındaki soruyu.

"Zihnimi okuyorsun," diyorsun ama bu aynı zamanda bir soru.

"Evet ama korkma. Sadece mağarada bana zihnine girebileceğimi söyledikten sonra zihnini geri kapatmadığın için yapabiliyorum." Zihninin geri kapandığını hissediyorsun ama tam kapanmadan onları açık tutuyorsun ve zihninde konuşuyorsun.

"Zihin yoluyla konuşmamız iyi olabilir. Oraya gittiğimizde bir düşmanla karşılaşılsak ve dağılmak zorunda kalırsak birbirimizi bulmamız daha kolay olur."

"Buna gerek olacağını sanmıyorum. Fosna dost canlısı bir gezegendir," diyor ama sen fazlasıyla film ve dizi izlemiş, bolca kitap okumuş biri olarak koşulların ne kadar hızlı değişeceğini biliyorsun.

"Yine de açık kalmasının sana bir zararı olur mu?"

"Hayır, biz aynı anda bir sürü iş yapabilme kabiliyetine sahibiz." Diyor ve konu burada kapanıyor. O duvarladaki bir yerlere dokunuyor ve sende herhangi bir değişim olacak mı diye etrafa bakıyorsun ama her şey aynı. Zeminde ayna gibi olan siyah mermere bakıyorsun ve o da senin arkanı gösteriyor. Başını yukarı çeviriyorsun ve ağzın açık kalıyor.

Vay be, diyorsun.

Üstünüzde cam gibi saydam bir maddeden yapılmış bir koni duruyor.

"Sıkı tutunsan iyi olur," dediğini duyuyorsun Triella'nın ama tutunacak bir şey bulamadan yerçekimi alt üst oluyor ve sen hayran kaldığın o camsı tavana doğru uçuyorsun. Neyseki son anda oraya sırt çevirmeyi akıl ediyorsun ve çarpışıyorsunuz. Beklediğin gibi sert ve can acıtan bir çarpışma olmuyor çünkü yerçekimi olmadığından cama sadece yaslanmış oluyorsun.

"Umarım iyisindir," diyor Triella aşağıdan. Onun nereye tutunduğunu merak ediyorsun ama bu cam kubbeden de ayrılabilecek değilsin. Uzayı yakın bir zamanda görmüştün. Sevdiğin ve hayran olduğun insanlarla görmüştün. Onların hâlâ sağ olduğu zamanda ve hâlâ umudun varken görmüştün. Gülmüştün. Dünyayı kurtabileceğini sanıyordun. Onların birlik ve bütünlüğünü asla bozmaya niyetin yoktu.

Şimdi her şey bu uzay aracındaki yerçekimi gibi yerle bir olmuştu.

Elini özlemle cama yaslıyorsun. Kötülüğü durduğun ve iyi hissettiğin o zamanı özlüyorsun. Hatta hapiste geçirdiğin zamanları bile özlüyorsun.

Ne de olsa orada kalsaydın dünya bu hale gelmeyecekti. Kahramanlar yine Thanos'u durdurabilirdi. Kahramanlar dünya kötü bir yere dönmeye başladığında bunu fark eder ve her şeyi iyiye döndürürdü.

Ama sen yapamazsın. Yeterince hızlı olmazsan tabii.

"Hey, bu gemiyi itsem senin için bir sorun olur mu?"

"Hayır. Fosna yetkilileri geleceğimizi biliyor." Bu cevabı almanla birlikte geminin hızlanması bir oluyor. Nereye gittiğinizi bilmiyorsun ama rota zaten belli olduğu için itmen yetiyor. Çok geçmeden ilk durağınız olan Fosna'ya varıyorsunuz. Burası gri ile yeşilin karışık olduğu bir gezegen ama atmosfere girerken tuhaf bir his doğuyor içinde. Gözlerinin rengi daha da koyulaşmış ve daha da odaklanmış gibi geliyor. Bedenin geriliyor ve dişlerin bir anda kilitleniyor.

Neden kendini savunmaya aldığını bilmiyorsun ama içgüdüsel olarak hızla Triella'nın yanına gidiyorsun ve onun önüne geçiriyorsun.

İşte o sırada gemiye çarpan kurşun sesleri duyuyorsunuz ikinizde. Sana bakıyor ve başını iki yana sallıyor. Onun hâlâ işleri anlayamadığını düşünüyorsun. Fosna'nın ele geçirildiğini düşünüyor ama sen öncelikleri biliyorsun.

Kurşunlardan biri cam koniyi parçalandığında, buna daha sonra üzülecektin, Prensesi kollarından tutarak zıplıyorsun ve gemiden çıkıyorsunuz. Bir açıklık bulmuş olan yabancılar kırılan camın içine bir bomba atıyorlar ve patlama ikinizi de uzağa savuruyor.

Gerisini yerçekimine bırakıyorsun.

Altınızda sonsuza dek gidiyormuş gibi duran alışageldiğin bir coğrafi şekil var. Okyanus. İnanılmaz bir hızla oraya doğru giderken uçmayı düşünmüyorsun. Yabancıların nerede olduğunu ya da nerelere bakabileceğini bilmiyorsun. Bu yüzden hareket bile etmeden sert sulara çarpıyorsun. Prensesin nispeten daha iyi bir durumda olması gerekirdi sonuçta senden sonra çarpmıştı suya ama durumun öyle olmadığını biliyorsun. Sen Güç Taşı'na sahip olan kızdın ve bir şeyler onları bildiğin takdirde nadiren sana zarar verebilirdi. Triella'yı kontrol ediyorsun. Zihninde acı duyduğuna dair hiçbir duyum olmaması seni rahatlatıyor ama onun suyun altına nefes alamayacağını unutmamalısın. Okyanustaki oksijeni arıyorsun ama onun insanlardan farklı ciğerlere sahip olduğunu hatırlıyorsun ve ne yapacağını bilemiyorsun. Aklından geçen tek çözüm onun etrafındaki suyu buharlaştırmak ve bunu başarıyla yapıyorsun. Ona bir yararı olup olmadığından emin değilsin ama derin bir nefes alıp gözlerini açınca en azından hâlâ bir şeyleri doğru yapabildiğini görüyorsun. Sana şaşkın gözlerle bakıyor ve hâlâ suyun içinde durduğun aklına dank ediyor.

"Nefes almaya ihtiyacım yok," diyorsun, zihnini kapatmadığından dolayı sevinç duyarak.

"Neredeyiz?"

"Okyanustayız. Hangisi olduğunu bilmiyorum. Başkası var mı onu da bilmiyorum ya neyse." Triella etrafa bakınıyor ve gözleri çok aşağıdan gelen direğe takılıyor. Biraz daha derine dikkatle bakınca onun bir gemiye ait olduğunu görüyorsun. Çok eski bir gemi olduğu üzerindeki kalın ve uzun yosun tabakasından anlaşılıyor. Herhalde bu hangi okyanusta olduğumuzu gösterir diye düşünüyorsun ve tahmininde haklısın.

Gerçi bunun ne önemi vardı ki? Buraya ne için geldiğini unutmamalıydın.

"Sana her şeyin bir anda değişebileceğini söylemiş miydim," diye soruyorsun onun Fosna halkının dost canlılığı ile ilgili yaptığı yorumu düşünerek.

"Gerçekten çok geç kalmış olmalıyız. Sizin halkınızın düşmanlığı, açgözlülüğü, korkaklığı ve bencilliği bu gezegeni sarmış olmalı." Diyor ama ve sen içinden göz deviriyorsun. Birinin ona insanın içinde hem iyinin hem kötünün var olduğunu söylemesini-

"Biz insan değiliz," diye teorini çürütmeye çalışıyor ve bundan sonra kendi zihnine onunla sadece acil durumdalarda telepati yapmasını geçmesini emrediyorsun. Zihnilerinizin arasında onun göremediği bir cam oluşuyor ve nihayet rahat bir nefes alabiliyorsun. Evet, prenses ilk tanıştığımızda sakin ve soğukkanlı biriydi ve birdenbire değişmesi bu tuhaf gezegen dizilişiyle de alakalı olabilirdi ama bunun aksi de mümkündü.

Bu yüzden konuyu değiştiriyorsun.

"Şimdi nereye gitmeliyiz?" Diye soruyorsun.

"Önce başkanla konuşmalı ve buradaki durumu kont-" ne yazık ki onun cümlesini kesmek zorundasın.

"Üzgünüm ama bunun için vaktimiz yok. Eğer dediğin gibi bizim suçumuzsa bunu dur-"

"Siz insanoğlu hep-" daha fazla onu dinlemiyorsun. Burada mağarasında sahip olduğu zihinsel korumaya sahip değil. Ya da belki de kontrolünü yitirmiştir ama bu önemli değil.

Artık Güç Taşı'nı kullanmanın vakti geldi, ahlaki olsun ya da olmasın bu senin tek şansın.

Bu yüzden renksiz, kokusuz bir gaz gibi onun zihnine sızıyorsun.

Maden (Bir Marvel Kurgusu)Onde histórias criam vida. Descubra agora