2.1

396 46 7
                                    

  "Hey, Bez Bebek! İnme zamanı geldi." Stark'ın alışageldiğin sesiyle arkanı dönüp son bir kez uzay gemisinin içine bakıyorsun.

  Buraya geri dönecek misiniz? Belki.

  Yaptığınız birkaç saatlik (belki günlük) uçuş sanki kaslarını germiş gibi kollarını iki yana açarak esniyorsun ve diğerleriyle birlikte o dar merdivenden iniyorsun.  Vision hariç herkesin maske takması seni rahatlatıyor. Bu atmosferde insan akciğeri için yeterince oksijen olup olmadığından emin değilsin. Ve koskoca bir gezegene yetecek kadar fotosentez yapamayacağına da eminsin. Gözlerin etrafı tarıyor ve buranın Mars'a ne kadar benzediğini düşünüyorsun. Aynı kurak, kızıl kumlar ve küçük kraterler var. Güneş mavi ve gökyüzü beyaz. Bu kısım bir şarkı sözü gibi yankılanıyor zihninde. Güneş mavi ve gökyüzü beyaz.

  Güneş mavi ve gökyüzü beyaz.

  Önünüzde, arkasında büyük bir ordu duran mor bir insan var. Yüzü şey, kırışıklık diyebileceğin derin çizgilerle kaplı ve saçları yok. Üstünde bir zırh ve elinden o ünlü eldiven var.

  Ritim tutmak için kötü bir seçim olabilecek bir eldiven.

  Böyle zamanlarda böyle saçma düşünmeyi kimden almıştın?

  "Hey, koca yaratık! Elindeki taşı bize ver ve buradan toz ol yoksa seni bir oturturuz kendiliğinden fırına girersin." Tabii ya! Bir karşınızdaki koca bir orduya birde böyle bir zamandayken patlıcan oturtması tarifi veren Tony'e dönüyorsun.

  Bu zamansızlığı en sevdiğin kahramandan almayıp da kimden alacaktın?

  Yanağının içini ısırıp karşısında ciddi durmakta zorlandığın adama dönüyorsun. Normal bir insandan daha iri görünüyor ama herhalde bu onun dünyasında normal olmalı diye düşünüyorsun.

  "Bana taşları verin. Dengeye katılın ve onur-"

  "Bize taşı ver ya da taşı alıp git ve dünyadan uzak dur. Yalnızca bu iki seçenek var koca adam," diye sözün kesiyorsun hanginizin daha yaşlı olduğunu bilmediğin adama. Başını hafifçe yana eğiyor. Söylediklerin seni tedirgin etmeye başlıyor çünkü onu tehdit etmiş gibi konuştun. Eğer kahramanlar yanında durmazlarsa orduyu yenebileceğinden emin değilsin. Evet, güçlüsün. Bilgesin. Kalbinde damarlarına güç pompalayan bir taş var. Evrenin altı taşının biri. Adı üstüne Güç Taşı. Güçlü olmaman imkansız gibi duruyor ama korku etrafında.

  Bir anda bunun Thanos'un etkisi olduğunu fark ediyorsun. Seni kontrol etmeye çalışıyor.

  Seni ve diğerlerini

  Bu korkunç gerçekle sizinkilere dönüyorsun ama onlar da size yönelmiş halde. Bucky, Sam... neredeyse bütün kahramanlar size karşı. Ordusunda kılı kıpırdamıyor.

  Mantıklı. Sizi sizin öldürmemizi istiyor çünkü aksi takdirde kaybetme riski olacak. Oysa sen etrafı kontrol etrafı kontrol altına almaya çalışırken o rahatça bekleyebilecek.

  Bunca yıl beklediğini biliyorsun. Sabır, Thanos'un önemli bir özelliği.

  Sana doğru saldırıya geçen Kaptan'a yöneliyor bakışların. Kalkanı sana çarpıyor ve bükülüyor. Vibaryum sana karşı dayanıksız ve kağıt gibi buruşuyor. Onun gözlerinin içine bakıyorsun ve onu uyutuyorsun. Yere yığılması ve sıradaki hedefe geçmen bir oluyor.

  Oğlum dediği çocuğa saldıran Tony'e dönüyorsun. Ona ısrarla dost olduklarını söyleyen Peter'ı, Jarvis'in ısrarlarına rağmen vurmak üzere. Gözlerini kırpmanla zırhıyla yere yapışması bir oluyor. Hasar almadığına emin olduktan sonra yeşil canavara dönüyorsun. Sevdiği kadının üzerine doğru koşuyor ama tam zamanında onu Bruce'a çeviriyorsun. Beş diplomalı bilimadamı sendeleyerek kızıl saçlı kadının kollarına yığılıyor. Wanda'nın da sana yardım ettiğini görüyorsun. Kızıl büyücü senden daha fazla insanı kontrole almış. Ama kızıl kumlarda belli olması gereken biri ortadan yok olmuş. Gölerini kırpıştıracak etrafa bakınıyorsun.

  Metrelerce geriye savruluyorsun.

  Bir insan olsaydı ve yaşama fırsatın olsaydı burnun feci dağılmış olurdu ama bir insan değilsin.

  Bunu sana yapanın Tony olduğunu fark ediyorsun ve yapmak zorunda olduğun şeyle başını toprağa geri yapıştırıyorsun. Tony uyuyor ve Jarvis'e onu güvenli bir şekilde yere indirmesini rica ediyorsun ama metal adamın parmak uçları toprağa değişmeden adım sesleri duyuyorsun. Korkuyla gözlerini kocaman açıp geriye bakıyorsun.

  Olamaz.

  Kahramanların hepsini uyutmanın nasıl bir hata olduğunu anlıyorsun. Üzerinden adamlar geçmeye başlıyor. Yüzün her adımla yerin yeni bir dibine giriyor.

  Tony'nin seni dünyanın bir ucuna fırlattığına seviniyorsun ve atabileceğin en tiz çığlığı atıyorsun. Çığlığın gücü üstünden geçen insanları hava zıplatıyor ve onlar yeniden üstüne inmeden ayağa kalkıp kahramanların yanına koşuyorsun. Hepsinin uyanması seni memnun ediyor. Sana ne olduğunu soruyorlar ama sen onları cevaplayamıyorsun.

  Gamora nerede? 

  Birden kötü kalpli komutanın da ortadan kaybolduğunu fark ediyorsun.

  Donakalmandan faydalanmak isteyen bir asker mızrağını karnına saplamaya çalışıyor ama sen mızıka gibi katlanan sopaya bakmıyorsun. Sen mavi tenli kıza bakıyorsun. Nebula'ya. Etrafındaki bütün askerleri öldürüyorsun. Ta ki Nebula sana bakana kadar. Onun zihnine fısıldıyorsun.

  Gamora nerede?

  Bunu bir filmde görmüştün ama şimdi gülmüyorsun. Nebula da gülmüyor. Sana doğru koşmaya başlıyor ama sen başını iki yana sallayıp Loki'ye doğru koşuyorsun. Sana dokunan bütün herkes bir bir yere yığılıyor. Loki ne olduğunu anlıyor. Nebula ve sen onun kolunu tutuyorsun zihnine girip Boyut Taşı'nı Nebula'nın zihnine bağlıyorsun. Üçünüz gözden kaybolmadan önce sen bütün her şeyi Doktor'a söylüyorsun tabii koca ordunun beşte dördünü yok etmeden önce.

  Boyut Taşı sizi bilmediğiniz bir başka gezegene götürüyor. Upuzun merdivenlere bakıyorsun.

  Buna harcayacak vaktiniz yok. Diğer ikisinin etrafında güçlü bir savunma kalkanı bırakıp uzun merdivenleri ışık hızında tırmanıyorsun.

  Eski okulunda basamakları sayardın, hatırlıyor musun? Bazen ikişer ikişer çıkardın. Bazen üçer üçer inerdin. Basamak sayısı hep aynı kalırdı ama sen saymaktan asla vazgeçmezdin. Bu senin sıkıcı okulunda favori eğlencendi. Ama buna harcayacak vaktin yok. Merdivenin başında duran üç kişiyi görüyorsun. Fedakarlıktan bahsedildiğini duyuyorsun. Ödenmesi gereken bir bedelden. Thanos'un gözyaşının tuhaf kokusunu alıyorsun. Ve Gamora'ya yönelişini izliyorsun.

  Buna izin veremezsin.

  Yaptığın için pişmanlık duymayı sonraya bırakıp siyah cüppeli adamı uçurumdan aşağı itiyorsun. Bir insan olduğunu biliyorsun. Onu bir filmde görmüştün. Kaptan Amerika'ya verilen serumun aynısı verilmişti lakin dozu biraz yüksek olanı. Kırmızı bir yüzü vardı.

  Ama renklerin bir önemi yoktur, değil mi?
İnsanlar siyah ya da beyaz diye ayrılmıyor. Mavi, yeşil, mor ya da kırmızı diye de ayrılmıyor. İnsanlar yaşayanlar, ölüler olarak ikiye ayrılıyor ve binlerce metre yüksekten düşen adam bir ölü. Eskiden ne olduğu önemli değil. Ölüyse ölü. Geçmişte yaptığı her şey önemsiz kaldı. Temsil ettiği şeyler ya da kuruculuğunu yaptığı orduların bir önemi kalmadı.

  Yaşayanlar farklı. Zenginler. İyiler. Kötüler. Hayırseverler. Dahiler. Kahramanlar.

  Ama bütün ölenler aynı. Hareketsiz.

  Sende öylesin ve buna son vermelisin. Yükselen mor taşa ve ona odaklanan deve dönüyorsun. Dev, bir bıçağı Gamora'nın boğazına dayıyor. Bunun eskiden Gamora'ya verdiği bıçak olduğunu görüyorsun. Thanos taşı almayacak. Hayır. Thanos taşı ona vereceğini düşünüyor. Gamora'nın hayatıyla değiş tokuş edeceğini umuyor.

  Ama sen (Senin Adın)'sin ve her zaman yapacak bir şey bulabilirsin.

Maden (Bir Marvel Kurgusu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin