ÜÇÜNCÜ SEANS

360 33 6
                                    

Burada Noel'le ilgili hiç ıvır zıvır olmadığını fark ettim. Bir tek ön kapıdaki Noel çelengi var. İyi bir şey; tatil dönemlerinde intihar oranlarının yükseldiğini söylerler. Sizin de hastalarınızın birçoğu uçurumun kıyısına gelmiştir herhalde.

Tanrım, birisi insanların senenin bu vakti neden bu hale geldiğini anlamışsa, o kişi benim. Noel, ben çocukken de berbat geçerdi. Arkadaşlarımın ancak mağaza vitrinlerinde ve kataloglarda rastlayabileceğim türde hediyeleri aldıklarını görmek sinir bozucuydu. Ama kaçırılmadan önceki sene mi?
İşte, o iyi bir seneydi. Ağaç süslerine ve parlak ışıklara bir servet harcamıştım. Tabi, tek bir temada karar veremediğimden, her odayı süslemeyi bitirdiğimde, odalar tuhaf bir Noel geçit töreninin farklı kısımlarını andırıyor gibiydi.

Luhan ve ben uzun kış yürüyüşlerine çıktık, kartopu savaşları yaptık, ağacımıza patlamış mısır ve böğürtlen kuruları astık, romlu sıcak çikolata içtik ve çakır keyif bir halde birbirimize Noel sarkaları söyledik. Tıpkı filmlerdeki gibi. Bu seneyse, tatil dönemi umurumda bile degil. Ama zaten pek fazla bir şey umurumda değil. Bugün seanstan önce buradaki tuvaleti kullanmam ve aynada kendi yansımamı görmem gibi.

Tüm bu berbat olaylar olmadan önce, bir mağaza vitrininde kendi görünüme bakmadan bir yere giremezdim. Artık aynaya baktığımda, bir yabancı görüyorum. Adamın gözleri kurumuş çamuru andırıyor, saçlarıysa sönük bir alnına düşmüş.

Saçlarımı biraz kestirmeliyim fakat bunu düşünmek bile beni yoruyor. Daha da kötüsü, onlardan birine dönüştüm: Hani hayatlarından ne kadar bezdiklerini sıkılmadan anlatan depresif insanlar vardır ya?
Her şeyi sırf yanlış bir yola saptıklarını değil, sizin onların yolunda olduğunu ima eden bir ses tonuyla yaparlar. Tanrım, muhtemelen şu anki ses tonumun tam tersi.

Senenin bu vakti mağazaların ne kadar ışıltılı olduğunu veya herkesin birbirine ne kadar dostane davrandığını söylemek istiyorum. Gerçekten de güzeller, insanlar da çok dost canlısı, ama ağzımdan acı sözler çıkmasını engelleyemiyorum.


Dün gece dolapta uyumak ne tavırlarıma olumlu etki etti, ne de gözlerimin altında koyu renk halkaları sildi. Önce yatağımdaydım.
Yatak bir savaş alanını andırana dek dönüp durdum. Kendimi bir türlü güvende hissedemedim. O yüzden, dolaba girdim ve Vivi'yi dolabın önünde bırakıp yere kıvrıldım. Zavallı hayvan beni koruduğunu sanıyordu.




                              ***

Sapık banyodan çıktığında parmağını salladı, gülümsedi ve "Zamanı öyle kolay kolay unutmam," dedi. Kendi kendine bir şarkı mırıldanıyordu. Hangi şarkı olduğunu bilmiyordum ama bir daha duyarsam kusabilirdim.



Beni yataktan çekerek kaldırdı, kendi etrafımda çevirdi ve dizine yasladı. Bir saniye önce çenemi kırmaya çalışırken, o anda lanet olasıca Fred Astaire kesilmişti. Gülerek beni yine yukarı çekti ve  banyoya götürdü.


Tezgahtaki mumluklar ışıldıyordu ve havada çiçek kokusu vardı. Küvetten buharlar çıkıyor, suyun yüzeyinde gül yaprakları yüzüyordu.
"Soyunma vakti."
"İstemiyorum." Sesim bir fısıltı gibi çıktı.


"Vakit geldi." Dik dik bana baktı. Giysilerimi çıkardım. Bunları güzelce katladı ve  banyodan çıkardı. Suratım yanıyordu. Ellerimle alt tarafımı gizlemeye çalıştım.


Obsesif//SekaiМесто, где живут истории. Откройте их для себя