ONUNCU SEANS

232 27 3
                                    

Doktor, dün gece çok önemli bir an yaşadım. Uyuyordum. Hem de yatağımda. Bunu duyduğunuza sevinmiş olmalısınız. Ama çişim geldi, mahmur mahmur kalkıp tuvalete gittim.
Geri dönerken, ne yaptığımı fark ettim ve birden ayıldım. Tabi, çok heyecanlandım ve sabaha kadar uyuyamadım.




Gecenin bir yarısı böyle yapmayı bir alışkanlık haline getirmiştim, ama bu iyi bir şeydi. Çünkü eski rutin davranışlarım geri geliyor demek, değil mi? Belki de ben geri geliyorumdur.
Merak etmeyin, kaçırılmadan önceki halime asla dönemeyeceğimi ve bunu kabullenmem gerektiğini söylediğinizi hatırlıyorum. Ama yine de bu benim için önemli.




Belki de uykulu olduğum ve bunu düşünecek fırsatım olmadığı için işe yaramıştır. Hani 'Kimse bakmıyormuş gibi dans et' derler. Bu lafi her zaman sevmişimdir.




Evde yalnızsın ve radyoda hareketli bir şarkı çalmaya başlıyor diyelim. Hafiften kıpırdamaya, kendini iyi hissetmeye, müziğe ayak uyduruo havaya girmeye başlarsın. Bacakların dört döner ellerini havaya kaldırırsın ve poponu güzelce sallarsın. Ama halka açık bir yere gider gitmez, herkesin seni izlediğini, yargıladığını düşünürsün. Popomu fazla mı sallıyorum, ritmi bulabildim mi, bana gülüyorlar mı diye sorular sorarsın. Sonra da dans etmeyi kesersin.






***

Dağda geçirdiğim her gün, sınavdan geçiyordum. Kai mutluysa, birtakım fazladan hakkım oluyordu. Bir şeyi yeteri kadar hızlı veya iyi yapamazsam ki çok dikkatli davrandığımdan bu sık sık olmuyordu, ya tokat yiyordum, ya da haklarım elimden alınıyordu.






Kai, davranışlarımı değerlendirmekle meşgulken, ben de onunkileri inceliyordum. Annesiyle ilgili o konuşmadan sonra bile onu neyin tetiklediğini tam olarak anlayamamıştım. Karşılaştığım her durum, almam ve hafızama yerleştirmem gereken bir ipucuydu.







İhtiyaçlarını ve isteklerini yorumlamak, tam zamanlı işim haline geldi. Böylece, ifadelerinin her ayrıntısını, konuşmasındaki her değişimi inceledim. Senelerce ağırbaşlığını gözkapaklarını belirli bir biçimde aşağı indirmesiyle tarttığım bir anneyle yaşamıştım ama bu eğitimim sırasında bir kaplanın yapacağı hamleleri de öğrenmiştim adeta.







Bir oyun arkadaşı mı, yoksa bir öğle yemeği mi olacağını asla bilemezsin. Her şey Kai'ın ruh haline bağlıydı. Bazen bir hata yapardım ve nerdeyse hiç tepki göstermezdi; bazen daha önemsiz bir hata yapardım, öfkeden çıldırırdı.







Mart ayı sıralarında, yaklaşık olarak altı aylık hamile olduğum dönemde, av gezilerinden birinden döndü ve "Dışarıda yardımına ihtiyacim var," dedi. Dışarıda mı? Açık havada mı yani?
Şaka mı yapıyor, beni dışarıda öldürmeyi mi planlıyor diye suratına dikkatle baktım. Ama suratından ne düşündüğünü anlayamadım.







Bana paltolarından birini ve bir çift lastik çizme firlattı.
"Bunları giy."
Daha paltonun fermuarını yeni çekmiştim ki, kolumdan tuttuğu gibi beni dışarı çekti.
Taze hava kokusu suratıma bir duvar gibi çarptı. Göğsüm bu şokla birlikte sıkıştı. Kai beni kulübeden altı metre ötedeki bir geyik leşine doğru götürürken, nerede olduğumu anlamaya çalıştım ama güneşli bir gündü ve karların parlaklığı gözlerimi kamaştırıyordu.







Görebildiğim tek şey, açıklık bir alanda olduğumuzdu, Tüm bedenim soğuktan yanmaya başladı. Karlar çizmelerimin sadece ayak kısmını örtüyordu, ancak dışarıda olmaya alışık değildim ve bacaklarım çıplaktı.  Gözlerim ışığa alışmaya başladı fakat pek bir şey anlamaya fırsat bulamadan beni geyiğin başının yanına çekip dizlerimin üstüne oturttu. Geyiğin kulağının arkasındaki bir delikten ve boğazındaki bir kesikten hâlâ kanlar akıyor ve etrafındaki karları pembeye boyuyordu. Başımı  çevirmeye çalıştım ama Kai suratımı leşe doğru çevirdi.







Obsesif//SekaiWhere stories live. Discover now