BEŞİNCİ SEANS

315 32 3
                                    

Bugün buraya gelirken, sokağının köşesindeki kafeye uğradım. Dışarıdan pespaye bir yer gibi görünüyor, ama muhteşem java kahvesi var. Şehre kadar arabayla gitmeye değiyor. Şu fincanınızda ne var bilmiyorum. Viski bile olabilir, ama şansımı denedim ve size çay aldım. Günü benimle bitirmenin bazı iyi yanları olmalı.

Bu arada, şu her zaman taktığınız kocaman gümüş saat hoşuma gidiyor. Saçlarınızla uyumlu ve size şık bir büyükanne havası veriyor. Hani, şu hâla seks yapan ve bundan hoşlanan büyükanneler gibi. Endişelenmeyin, ağzınızı aradığım yok... Deli doktorlarının kendi hayatlarından söz etmekten hoşlanmadıklarını biliyorum. Hem bugünlerde başkasını dinleyemeyecek kadar kafam dağınık.

Belki de saatinizden hoşlanmamın sebebi, bana gerçek babamı hatırlatmasıdır. Kafamın dağınık olmasının nedeni de bu olabilir. Babam o tür şeyler taktığından değil, ama ona babasından kalan kocaman bir saati vardı. Babamın ailesi
Seul'e gelmiş ve bir kuyumcu dükkanı açmışlar.

Annem ve babam evlendikten birkaç gün sonra evlerinde yangın çıkmış ve babam bir tek bu saati kurtarabilmiş. Banka geriye kalan her şeyi almış. Kazadan sonra anneme bu saati sorduğumda bana kaybolduğunu söyledi. Babam hayatta olsaydı, beni o sapığın elinden kurtarmak için her şeyi yapardı diye düşünüyorum ama bu meseleyi nasıl atlatırdı onu bilemiyorum.

Çok rahat bir adamdı; zihnimde her zaman kırk yaşında, güzel kabarık kazaklar ve haki pantolonlar giymiş haliyle kalacak Heyecanlandığını hatırladığım tek zamanlar, bana çalıştığı kütüphaneye yeni gelen kitaplardan söz ettiği anlardı.


Dağdayken bazen onu düşünürdüm, hatta beni koruyup korumadığını merak ederdim. Sonra da öfkelenirdim. Babam büyürken hep düşündüğüm gibi koruyucu meleğimse, neden bu işe bir son vermiyordu?




                                 ***

İkinci gecemde, Kai banyoda nazikçe sırtımı yıkadı, "Biraz daha sıcak su istersen söyle."
El bezini sıktı ve gül kokulu su omuzlarımdan sırtıma aktı "Bu gece sessizsin." Islak saçlarımı tepede topladı. Sonra, ağzına bir tutam saç alıp emdi.

Omzumu suratına çarpıp burnunu kırmak için adeta kaşınıyordum. Ama bunu yapmak yerine, duvara bakıp, bir damla suyun düşmesinin kaç saniye aldığını saymaya koyuldum.

"Her insanın saçlarının farklı koktuğunu biliyor muydun?" dedi.
"Seninki Noel içkisi ve vanilya gibi kokuyor." Ürperdim.
"Suyun yeteri kadar ılık olmadığını biliyorum." Biraz sıcak suyu açtı, "Bir adama bakınca, tadının nasıl olduğunu şıp diye anlarım. Saç rengi bazı erkekleri yanıltır. Genç görünümlü suratıyla ve sarı saçlarıyla, annenin temiz ve taze bir tadı olacağını düşünürsün ama gerçeği anlamak için daha derin bakmayı öğrendim."


Önüme geçti ve hafifçe bacağımı yıkamaya koyuldu. Duvara bakmaya devam ettim. Kafamı allak bullak etmeye çalışıyordu... Bunun işe yaradığını ona belli edemezdim
"Ama çok güzel bir adam. Kim bilir kaç erkek arkadaşın onunla seks yapmak istemiştir. Seninle sevişirken, kaçı onu düşünmüştür acaba?"

Midemin bulandığını hissettim. Senelerce, erkek arkadaşlarımın hayran hayran annemi izlemesine alışmıştım. Onun pişirdiği akşam yemeklerini tıkınmakla meşgul değillerse, dolgun dudaklarına bakarlardı. Hatta içlerinden biri, annemin Tinker Bell'in daha olgun ve ateşli versiyonu olduğunu söylemişti. Luhan bile annemin yanında kekeler dururdu


On yedi saniye, on sekiz... O su damlası çok ağır iniyordu. "Hiçbirinin benim gibi annenin tadını yeşil bir elma olarak algıladığını sanmıyorum. Bir ısırık alana dek olgun olduğunu düşündüğüm bir elma gibi. Arkadaşın Taemin, hep ortadan ayırdığı  uzun sarı saçlarıyla, iş adamı haliyle... Görünenden fazlasına sahip."

Obsesif//SekaiΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα