YEDİNCİ SEANS

297 28 2
                                    

Ocağın üçüncü haftasına girdiğimize inanmak çok güç, değil mi doktor? Noel ve Yılbaşı çılgınlığının sona erdiğine seviniyorum. Bu arada, hazır aklıma gelmişken, sana Kai ile geçirdiğim Noel'den söz etmiş miydim?


Biliyor musun, onun kırmızı ve yeşil renkli şeylerin iyi olmadığıyla ilgili sözlerini asla anlayamadım.
Bir gün, beni tabureye oturttu ve Aralık ayı olduğunu ama Noel'i kutlamayacağımızı, çünkü bunun toplumun insanları kontrol etmek için kullandığı yöntemlerden biri olduğunu söyledi.



Orada da bitmedi. Noel'in ne kadar kötü bir şey olduğunu, toplumun nasıl bir efsaneyi alıp bir para tuzağına dönüştürdüğünü anlattı.
Hayatta yapmak istediğim son şey, Kai ile herhangi bir şeyi kutlamaktı, ama Noel'le ilgili akla hayale gelebilecek kötü şeylerin hepsini bana söyledikten sonra Noel'i çalması için yardım edecek hale gelmiştim.



Aslında, o sersem aynen bunu yaptı. Noel'i benden çaldı. Bir sürü başka şeyle birlikte tabii. Gurur, neşe, güven duygusu, bir yatakta uyuyabilme keyfi gibi. Ama şikayet eden kim? En azından, bir ağaç alarak o ruhu yaşamaya çalıştım...
Belki bir sonraki sene farklı olur. Bana söylendiği gibi, her zaman şu anki gibi hissetmeyeceğim ihtimalini göz önünde tutmam gerek.



Ne kadar önemsiz görünürlerse görünsünler, ufak gelişme izlerini görmek önemli. Bugün ön verandaya çıktığımda, havada kar kokusu hissettim ve birkaç saniyeliğine heyecan duydum.
Bu sene henüz kar yağmadı. Eskiden, bir santim bile kar yağsa, Vivi'yle birlikte dışarı çıkar oynardık.




Komik hallerini izlemek çok keyifliydi. Koşuyor, kayıyor, zıplıyor, karları eşeliyor ve ne bulursa yiyordu.
Hep aklından geçenleri anlamayı istemişimdir. Büyük bir ihtimalle, Tavşanlar, tavşanlar, tavşanları bul, diye düşünüyordur. Bazen karların üstüne atıştırmalıklarından atardım. Sırf orada bir şey bulsun diye.



Sonra, sıcacık bir banyo yapardık. Kendime bir fincan çay alır, şöminenin karşısına geçip kitap okurdum. Vivi rüya görürken, ayaklarının nasıl da seğirdiğini izlerdim. Tüm bunları hatırlayınca, kendimi iyi hissettim.
Dört gözle bekleyecek bir şey varmış gibiydi. Ama önceki Noel'i hatırlayınca, bu güzel his hemen kayboldu...



İnanın bana, pencereleri sürekli kapalı bir yerde kışın tamamını geçirmek 'kapalı alan fobisini' bir üst seviyeye taşıyor. Bir de geçen sene Ocak ayının ortalarında, dört aylık hamileydim.


***

Dağdayken, kitap okuyacağım anları dört gözle bekliyordum. Kai bu konuda zevkliydi. Ona yüksek sesle kitap okumak da beni sıkmıyordu. Sayfaları çevirirken, kendimi başka bir dünyada buluyordum. O da öyleydi. Bazen gözlerini yumardı veya elini çenesinin altına koyup bana doğru eğilirdi ve gözleri parıldardı.



Başka zamanlarda, kitaptaki heyecanlı bölümlerde odada volta atardı. Bir şey hoşuna gittiğinde, elini kalbinin üstüne koyar "Orayı tekrar oku," derdi.
Bana her zaman okuduğum şeylerle ilgili düşüncelerimi sorardı, ama ilk başlarda düşüncelerimi söylemekten korkuyordum ve onun fikirlerini farklı ifadelerle söylemeye çalışıyordum.




Bir gün, kitabı elimdeyken şak diye kapattı ve "Yapma, Sehun, o güzel aklını kullan ve ne hissettiğini söyle," dedi. Dalgaların Prensi isimli kitabı okuyorduk. Klasikleri yeni romanlarla karıştırmayı severdi. Bunlar genellikle sorunlu ailelerle ilgiliydi.




Bir annenin kocası için köpek maması hazırladığı bir bölümü okuyordum. "Kadının ona bu numarayı çektiğine memnun oldum," dedim.
"Adam bunu hak etti. Sersemin tekiydi." Bunlar ağzımdan çıkar çıkmaz panikledim. Ondan söz ettiğimi mi düşünecekti?




Obsesif//SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin