1

1.9K 114 8
                                    

Sanki çok uzun süre olmuştu kendimle baş başa kalmayalı ya da sessizlikte dinlenmeyeli. Soyulmuş parmak uçlarıma bakarken karşımda soluk soluğa kalmış ıslak adam debelenip duruyordu odanın içinde. İşaret parmağım acıyan dudağıma doğru uzandığında kafamın içindeki milyon tane sorunun havada asılı kaldığını, sesimin konuşacak kadar cesur görünmediğini, üzerimdeki gözlerin canımın acıdığını bildiğini fark etmiştim.

Islak halimle odadaki dolapla yatağın arasında bir yerde saklanmaya çalışmam tam bir aptallıktı, sanki beni göremiyormuş gibi hissediyordum birkaç dakika öncesine dek. Belki  öyleydi çünkü bedenim yere savrulduğunda o ortadan kaybolmaya devam etmişti. Gerçekten ortadan kaybolmaya devam etmişti.
Yok olup durmuştu.

Derin bir nefes alıp yuttuğum su yüzünden acıyan ciğerlerimi sakinleştirmeye çalıştım. Ya çok fazla içmiştim ya da televizyonda izlediğim, gazetede okuduğum veya hakkında duyduğum şey benim başıma gelmişti.
Yıllar önce bilim insanları kasıtlı ya da bilinçli bir şekilde insan genleriyle oynamış, gene bir tür mutasyon eklemiş ve üstün insan ırkını ortaya çıkarmıştı. Sıradan insanlardan, yani benden, onlarca kat daha güçlüydüler ve şu bilimkurgu filmlerinde görebileceğiniz üstün yetenekli insanlar ne yazık ki bilim insanlarının düşündüğü gibi bizlere nazik ve sevecen davranmamışlardı.

Denekler kaçtı.

İnsanlara zarar vermeye başladı.

Birer katliam yaratarak isimlerini korkutucu hale getirdiler.

Ben de o deneklerden birinin ortaya çıkıp her şeyi mahvetmesiyle ailemi kaybetmiştim ve şimdi onlardan biriyle bir odada sıkışıp kalmıştım.

Her normal insan gibi bende onların ortadan kaldırılması için oy kullananlardandım. İki sene önce askerler özel bir görevle onları yok etmeye başladığında herkes gibi  sevinmiştim. Bunun getirisinin daha acı olacağının farkında değildik, daha güçlü olanlar kendi içlerinde örgütlenip insanlar için tuzak kurmaya, onları yakalayanlar ve öldürenler için para teklif etmeye başladığında her şey tam anlamıyla bir kaosa dönüşmüştü. Bir deneği normal bir bakışla fark etmeniz imkansızdır hiç değilse anormal olmayanları (ten rengi, cüssesi, yüz ifadeleri...) çünkü hepsinin ayrı birer gücü vardır.

Doğum günü dileği olarak sadece yalnız kalmayı dilemiştim, bir Saklanan tarafından kaçırılmayı aklımın ucuna bile getirmemiştim çünkü bu başlı başına korkunç bir fikirdi. Jongdae ve Minseok neredeyse bir saattir dışarıda olduğumu fark etmişler midir acaba? Belki de çok içtikleri için sızıp kalmışlardır, zaten Jongdae başını çoktan masaya koymuş uyuyarak beni dinliyordu.

Bedeni sonunda duvara çarpıp yok olmayı kesebildiğinde yüzünde benim çektiğimden daha büyük bir acı taşıyordu. Saniyeler içinde onunla birlikte bir gölün içinde, ardından bir kumsalda, bu odanın içinde, daha sonra bir müzenin sert zemininde, havadan yere düşerken ve tekrar bu odanın içine dönmüştüm. Döngünün bir anlığına hiç bitmeyeceğini zannetmiştim, bir anlığına bile elleri arasından kurtulmama izin vermiyorken ve nerede olduğumuz onun umurunda değilmiş gibi bana vurmaya devam ediyorken bu anın hiç bitmeyeceğini düşünmüştüm.

"Kaç yaşındasın?"

Parmaklarıma bulaşan kanı ıslak pantolonuma silerken vücudum daha düzgün bir şekilde oturmam için sızlanıyordu.

"On dokuz." Dümdüz ona baktığımda elleri hızlı bir şekilde ceplerinde dolaşıyordu, her ne arıyorsa bulamamıştı. "Ne arıyorsun?"

"Yanında ağrı kesici var mı? Birkaç tane ağrı kesiciye ihtiyacım var."

Başımı iki yana salladığımda başını duvara vurup sızlanmaya başladı. Elleri birer yumruğa dönüşmüştü bile. Üzerinden ne kadar zaman geçtiğini tam olarak bilmiyordum ama sağ eline baktığım anda midem alt üst olmuştu. O eliyle silahını ateşlemişti, o eliyle bir adamın hayatına son vermişti.

NO ONE / SEKAIWhere stories live. Discover now