12

567 69 32
                                    

Kolumda bir ağırlığı hissettiğimde gözlerimi açmamak için çabaladım. Neredeyse yeni uykuya dalmış sayılırdım ve uyanmak istemiyordum. Parmaklar tenimi dürtmeye devam ediyorken onun nefes seslerini daha net duyabiliyordum.

"Sehun..." Aramızdaki sınırı ihlal etmiş kadar yakındımdaydı sanki. Kulağıma çok yakın bir şekilde duruyor olmalıydı. Gözlerimi istemediğim halde araladığımda kolumun üzerindeki parmakları uyandığımı fark etmemiş gibi hareket etmeye devam ediyordu. "Bir şey oluyor."

"Jongin! Ne oluyor? Saat kaç?"

"Henüz güneş doğmadı." Yani doğruydu uyuyalı henüz birkaç saat bile olmamıştı. "Kendimi kontrol edemiyorum. Yine aynı şey oluyor."

Askerler mi gelmişti yani? Hızlıca uykuyu bir kenara bırakıp doğrulduğumda onu acı çeker bir halde bulmuştum. Ağlıyordu, terlemişti, parmakları kolumu tutarken diğer eli çarşafı sıkıca kavramış haldeydi. Omuzlarından ve sırtından yukarı çıkan parıltıları fark etmemek imkansızdı çok yoğundular çünkü.

"Ne zamandan beri bu haldesin?"

"Birkaç dakika oldu." Bu sefer askerler daha güçlüydü sanırım. Onu yatağın içinde ters çevirdiğimde gözyaşları hızlanmıştı. Ellerini tutup ellerimle birleştirdiğimde küfürlerimi kendime sakladım. Her ne olursa olsun onu ağlarken görmekten nefret ediyordum.

" Tamam, tamam. Bana odaklan Jongin." Parmaklarımızı birbirine geçirdiğimde vücudu titriyordu. Bacaklarının arasına geçtiğimde başını kapının olduğu yerden bana doğru çevirdi. "Gittiğimiz müzeyi hatırlıyorsun değil mi? Oraya bir kez daha gitmek istediğimi söylemiştim. Oraya gitmek istiyorum Jongin, sadece orayı düşün."

"Yapamıyorum." dedi, sağ elini benden ayırarak. Elini yüzüne bastırdıktan sonra parıltılar daha da artmaya başlamıştı. Onların tekrar bana saldırmasından korkuyordum, bunun bir kez daha olmasından korkuyordum.

"Jongin lütfen sakinleşmeye çalış."

Bir çığlık dudaklarından fırladığında boş olan elimle ağzını kapattım hızlıca. Askerler şu an burada olabilirdi, Jongin'in her halinden normal bir kriz geçirmediği belliydi.

Yatağın içinde dolaşan elini elimin üzerine bastırdığında kendimi bir anda onunla birlikte yerde bulmuştum. Jongin'in krizleri başlamıştı işte. Şimdi ondan uzak durmam gerekiyordu.

"Jongin..."

"İlaçlarım..." diye, fısıldadı. O söyleyene  dek ilaçlarını tamamen unutmuştum. Hızlıca ayağa kalkıp komodinin olduğu yere koşmaya başladığımda bir ses duydum.

Bize ait olmayan bir ses.

Tüm kaslarımın, beynimin ve ellerimin donmasına neden olan yabancı sesi duymuştum.

"A-88'in yerini tespit ettik." İçinde sakinleştirici ilaçların bulunduğu küçük kutuyu kaptığım gibi geriye döndüğümde odanın kapısı gürültüyle açılmıştı. Her şey için çok geç kaldığımı düşünüyordum.

Tekrar mermilerin arasında kaldığımda bağırarak olduğum yere çöktüm. Ellerimi başımın üzerine bastırdığım anda bir elin beni tuttuğunu hissettim. Duvarların içinden geçip koridora çıktığımızda Jongin az önceki krizi tamamen geride bırakmış gibiydi. Önümüze çıkan askerlerle birlikte elimi bırakarak beni kat arabasının arkasına ittiğinde onu bırakmak istememiştim. Kendimi arabanın arkasına gizlerken avucumda sıkıca tuttuğum ilaç kutusunu sıkıca göğsümün üzerine bastırdım.
Sesleri duyabiliyordum.
Birilerinin yere düştüğünü duyabiliyordum.
Saniyeler içinde sıkılan kurşunların sesini duyabiliyordum.
Jongin onu görmemi istemezdi bundan emindim ama kendimi daha fazla oyalayacak bir şey bulamadım. Onun için endişelenip durmak sıkıcıydı üstelik. Görünmemeye çalışarak başımı sağ taraftan çıkardığımda beni buraya itmeden önce bize doğru gelen askerlerin şu an yerde olduğunu görebilmiştim ilk önce.

NO ONE / SEKAIWhere stories live. Discover now