5

697 82 13
                                    

Banyodan çıktığımda onu bıraktığım gibi yatağın içinde görememiştim. Havluyu yatağın ucuna bırakıp yavaşça pencereye doğru yürüdüm. Çoktan beş gün geride kalmıştı ve her geçen dakikada umudum tükeniyordu. Birilerinin beni bulma olasılığı kaçma şansımdan daha fazlaydı ama Jongin sürekli yer değiştirerek bunu elimden alıyordu bundan emindim.

Dün gece çok şiddetli olmasa da bir şekilde tartışmıştık. Üzerime yürüdüğünde kendimi ondan gelecek darbelere hazırlamıştım ama o beklediğim şeyi yapmamıştı. Onun yerine bana bir önceki gibi ceza vermişti.

Yılanlarla dolu nemli bir ormanda uzun bir zaman geçirmiştim. İlk önceki gibi birkaç dakika sonra gelip beni alacağını düşünmüştüm bu yüzden beni bıraktığı yerden ayrılmamıştım. Ancak belgeselde gördüğüm hayvanlarla göz göze gelmeye başlayınca sabit durmanın pek yararlı olmadığına karar verip dikkatlice yürümeye başlamıştım.

Neredeyse bayılmak üzereydim beni oradan alıp odaya tekrar getirdiğinde. Bu kez ikimizde tek bir kelime bile etmemişti zaten konuşsak yine tartışacağımızdan emindim. İnsanlardan neden bu kadar çok nefret ediyordu? Düz mantıkla bakarsak onlara ulaşamayacakları yetenekler vermiştik, onları kabullenmiştik. Her şeyin suçu onlardı bunu asla kabul etmiyordu eğer taşkınlık çıkarmasalardı aramızdaki fark tamamen ortadan kalkacak boyuta bile gelebilirdi. Onları tamamen kabul edebilirdik.

Kapının koluna geçirdiği kelepçeyi kaydı gözlerim, buradan çıkma şansımı tamamen yok etmişti.

Onun korktuğu şeyi anladığımı söylediğimde bana olan tavrı biraz değişmişti artık beni tamamen korkutmaya çalışıyor ve çoğu zaman bunu başarıyordu. Onun üzerinde bir hakimiyet kurmamdan korkuyordu, onu yönetebilecek olmamdan endişeleniyordu. Bu yüzden bir kez daha nöbet geçirdiğinde bağırarak banyoya girmemi söylemişti.

Ama bir yanım her şeyin bununla ilgili olmadığını söylüyordu çünkü her şeyin bittiğini düşünüp banyodan çıktığımda onu yerde kanlar içinde bulmuştum.

Tuhaf olan şey üzerinde hiç yara olmamasıydı, daha sonra önümde giyindiğinde ona dikkatlice bakmıştım çünkü. O kan nereden gelmişti? Kime aitti? Her seferinde nereye gidiyordu?
Beynimi kemirip duran soruları dün akşamki tartışmadan sonra ona soramaz hale gelmiştim. Ne zaman konuşmaya başlasam beni susturuyor onu dinlemediğimde canımı yakıyordu.

Parmaklarımı kabuk bağlamış yaralarımın üzerinde gezdirdim, canımı daha fazla acıtmasını istemiyordum.

Odanın içinde bir gürültü duyduğumda gözlerimi yanıp sönen bozuk sokak lambasından ayırıp sesin geldiği yöne doğru baktım. Jongin elinde olan her şeyi duvara savururken küfür ediyordu. Dağılan ve kırılan eşyalara bakarken sırtımı pencereye yasladım. Bedeni iki büklüm oldu, parıltılar sırtından yukarı doğru çıkıyordu.

O eşyalar bildiğim kadarıyla ona ait değildi çünkü beş gün boyunca yanımızda bir sırt çantası vardı ve neye ihtiyacı olursa kaybolup bir yerden çalıyor ve odaya geri dönüyordu.

Dizlerinin üzerine düştüğünde o parıltılar şimdi daha da artmıştı. Neredeyse üzerinde bir bulut varmış gibi duruyordu bunu ilk kez  gördüğüm için şaşkındım. Cesaretime güvenip ona yaklaşmaya çalışacağım anda başını sertçe yere vurdu.

"Yapamadım."  Başını dördüncü kez vurduğunda dişlerimi sıkarak onu izlemeye devam ediyordum. Bahsettiği şey neydi hiçbir fikrim yoktu ama onu çürütmeye başladığını görebiliyordum. "Yapamadım. Yapamadım. Yapamadım. Yapamadım. Yapamadım. Yapamadım."

Elleri yeri döverken buna daha fazla dayanamayacağıma karar verdim. Kendince acı çektiriyordu aslında bunun hoşuma gitmesi gerekiyordu çünkü onun aklı karışırsa, psikolojisi iyi olmazsa bunu kendim için kullanabilirdim. Şu an karşımda acı çektiğini görüyordum ama düşündüğüm gibi bundan haz almıyordum.

NO ONE / SEKAIWhere stories live. Discover now