21

350 39 34
                                    

Jongin parmaklarının arasından süzülen cansız bedenin gerisinde kalan vahşeti henüz göremiyordu. Günlerdir bir avın peşinden koşan kurdun ta kendisiydi; odaklanmış, plan yapmış ve her şeyi göze almıştı. Sehun'a ulaşmak için kaç kişinin peşine takıldığını unutmuştu bile, ardında kalan cesetleri bir süre sonra ıssız bir buzulun altına saklamayı ise çoktan bırakmıştı.

O bardan kaçmayı başaran denekler sonsuza dek mutlu ve güvende yaşayacaklarını düşünerek büyük bir aptallık yapmışlardı çünkü karanlık onlar için geri gelmişti. Jongin yanıtını alamadığı her bir sorunun öfkesini onlardan çıkartırken zihni tuhaf bir boşlukta sallınıyor gibiydi. Günlerdir krizleri daha da fazlalaşmış, kullandığı sakinleştiricilerin dozlarını bir bir arttırmış ve o küçük hapların ona iyi gelmesini beklemişti yalvararak.

Ama iyi gelmemişti.

Sehun yeni hayatına ne kadar iyi uyum sağladıysa, Jongin onsuz kalan hayatında o kadar dibe batmıştı.

Ona iyi gelen şeyin mutluluk olduğunu anlaması uzun sürmedi elbette. Bir deneğe çevrilirken, onu kendi hayatından kopartırlarken hiç tatmadığı mutluluğu bir eksiklik olarak bırakmışlardı geride. Krizlerinin ana sebebi, kötü hissettiği an ikinci saniyede kendisini yerde bulmasının esas nedeni; hayatı boyunca hiç bulamamış, ona hiç dokunamamış olan mutluluktu. Mutlu olduğu ve öfkesinin az olduğu anlarda krizlerinin daha az olduğunu fark etmişti ama bu neye yarardı? Şimdi onun tek mutluluk kaynağı yanında yoktu. İyi anılara sığınıp kendini mutlu edemezdi. Kendi aptallığı yüzünden onu kaybetmişken o anılar ne kadar işe yarayabilirdi ki?

Vücudu havada süzülürken kanlı ellerini başının iki yanına bastırdı. Sehun'u kaybedeli ne kadar olmuştu? Sehun ondan kopalı ne kadar süre geçmişti? Sehun olmadan yaşamaya çalışalı kaç gün olmuştu?

Tamı tamına elli iki gün.

Elli iki gün boyunca yaptığı tek şey onu aramaktı. Durmadan, uykusuz kalmayı bile sorun etmeden onu aramaya devam etmişti. Japonya'daki her caddede onu aramış, Kanada'daki her otelin odalarına bakmış, Oslo'daki her hastane kayıtlarını teker teker incelenmişti. Ondan bir iz bulmak için deneklerle iş birliği yapma girişiminde bile bulunmuştu. Onu öldürme girişiminde bulunanlara tekrar tekrar karşı gelmiş, onlarla dövüşmüş ama yine de kararından vazgeçmemişti.

Otuz yedinci günde askerlerin içinden bir grup Sehun'un en yakın arkadaşlarının yaşadığı evi basmışlardı. Minseok yaralı bir şekilde gözaltına alınırken Jongdae kaçmayı başarmıştı. Sehun bunu bilmiyordu, bir zamanlar en yakın arkadaşı olan adam  elleri kelepçeli bir şekilde yanından geçip gittiğinde bile onu tanımamıştı. Nasıl tanıyabilirdi ki? Aynada kendisine baktığında bile yüzünü ilk kez görüyormuş gibi hissetmemiş miydi? Ama o an Sehun tuhaf bir şey hissetmişti. Bir denekle iş birliği yaptığı için gözaltına alındığını öğrendiği adam onun önünden geçip götürüldüğünde o adamın kokusunu tanıyormuş gibi hissetmişti. Bunu neredeyse yirmi dakika sonra fark etse bile sonuç olarak fark etmişti öyle değil mi?

Sigara ve odunsu parfüm kokusunu sanki tanıyordu ama bu kokunun nereden tanıdık geldiğini bilmiyordu. Dünya üzerinde yaşayan milyonlarca insandan herhangi biri o marka sigarayı içebilir ve o marka parfümü kullanabilirdi. Yine bir tesadüf dedi, barda yakalanan denekle karşılaştığı ilk anda söylediği gibi.

Luhan'ı günler sonra led ışıklarla çevrili, cam bir kafesin içinde görmüştü. Güçleri alınmaya başladığı için Luhan solgun görünüyordu, aç ve susuz olmasını sorun etmiyormuş gibi Sehun'u gördüğü anda yattığı köşeden kalkıp onun olduğu yere doğru koşmuştu. Elli iki gün önce, tüm bu felaket yaşanmadan önce, tam bir neşe kaynağı olan adam ağlamaktan kan çanağı olmuş gözleriyle, ısırmaktan kanattığı dudaklarıyla Sehun'un karşısına geçtiğinde yeni hayatına alışmaya başlayan adam zihnindeki görüntülerle neredeyse elindeki dosyayı düşürüyordu. Luhan günler sonra Sehun'u gördüğü için mutluydu, onun yaşıyor olduğunu gördüğü için çok mutluydu. Gerçeği fark edememişti bile. Gözleri sadece Sehun'un şaşkın ama biraz daha ciddi duran yüzünde dolaşıyordu, onun siyah üniformasını fark edememişti. Heyecanla ellerini cama yasladığında elektrik akımı ellerinden tüm bedenine dek uzanmış, onun zavallı bedenini kafesin ortasına dek itmişti. Luhan ıkınarak daha da küçüldü, acıyan ellerini göğsüne bastırırken yaşadığı acıyı unutmak istercesine gözlerini sıkıca kapattı. O gün barda yakalanan deneklerden birisi oydu ve birliğe getirildiği andan beri bu kafesin içinden çıkamamıştı. Güçleri yavaş yavaş ayrıştırılırken, hafızası toz bulutları gibi katman katman uzaklaştırılırken, yapmaya çalıştığı tek şey direnmekti. İçinde bulunduğu cam kafesin dışındaki hiçbir şeye etki edemediği gibi her gün daha da güçsüzleşiyor ve yorgun düşüyordu.

NO ONE / SEKAIWhere stories live. Discover now