hide under spotlights

8.6K 444 129
                                    

"Hei, çatalla oynama güzelim." Küçük kızımı tatlı dille uyardığımda iki* yaşına yeni basmış olan bu güzel bebek elbetteki beni anlamadı, masanın üzerinden kaptığı çatalla oynamaya devam etti. Çekmeceden plastik mama kaşığını aldım ve ağlamaması için onu kandırmaya çalıştım. "Bak bu daha güzel, hadi bununla oynayalım!" Elindeki metal çatalı hızlıca çekip yerine tam ağzını açıp ağlayacağı sırada plastik kaşığı bıraktım. Eline daha farklı bir oyuncak almış olan güzel kızım ağlamak üzere olan buruşmuş suratını hızlıca neşeyle dolu bir ifadeyle değiştirdi. Bebekler gerçekten... Gerçekten birden fazla ruh hâline bürünebiliyorlardı.

Üzerimdeki mutfak önlüğünü çıkartıp yerine astıktan sonra soğumaya bıraktığım mamayı alarak temiz bir kaşıkla masaya oturdum. Kızımın mama sandalyesini kendime doğru çektiğimde alnımdan akan teri elimin tersiyle sildim ve ağzına bir kaşık mama götürmeye çalıştım. Sadece çalıştım çünkü oyunbaz kızım kendini geriye doğru atarak mamadan kurtuldu.

"Hei, bu mama anneciğim. Ma-ma." Ona heceleyerek konuştuğumda bir an göz devirecek zannettim fakat el kadar bebek böyle bir hamlede elbetteki bulunmadı, yüzünü buruşturdu ve ağlamaya başladı.

"Bu mamayı yemen gerekiyor." Sakin olmaya çalışarak mamayı ikinci kez ağzına götürmeye yeltendiğimde elbetteki bu hamlemden de sıyrıldı. "Hei, sinirleniyorum anneciğim... Hadi aç o minik ağzını, bak uçak geliyor~"

Hei benim şebekleşmemle ağlamaya başladığında sinirle kaşığı mama kabına geri koydum ve saçlarımı çekip bağırmamak için kendimi zor tuttum. Sabahtan beri çamaşır asmıştım, ütü yapmıştım, yemek yapmıştım ve şimdi de yorgunluktan kan hücrelerim bile sızlanırken benim minik kızım mamasını yemiyor, yememekle de kalmıyor ağlıyordu. Kafayı yememe az kalmıştı.

"Çok değil, üç sene öncesine gidebilsem!" Sızlanarak konuştuktan hemen sonra elimle hızlıca ağzıma vurdum. Tamam, yıpratıcı ve zorlu süreçlerim olmuştu fakat küçük kızım ne yaparsa yapsın o sancılı günlerin sonrasında gelen bir bahardı benim için. Böyle hayıflanmamam gerekiyordu, o benden daha eksikti. Bir babası yoktu, büyüdüğünde sadece fotoğraflarından tanıyacaktı. Adını bile sonradan öğrenecekti.

Ben, öylece sızlanırken küçük evin içerisindeki kırmızı ev telefonumuz çalmaya başladı. Bu devirde hâlâ ev telefonu kullanıyordum evet çünkü bir cep telefonu alabilmek için yeterli param yoktu. Hei'nin masrafları, yeme-içme derken çalıştığım kafeden aldığım maaşım tükeniyordu.

Ağlayan Hei'yi mama sandalyesinden kaldırdım ve kucağıma alarak pışpışlamaya başladım. Hei başını omzuma yaslamış elindeki kaşığıyla oynamaya başladığında ev telefonunu açtım.

"Merhaba, ben Kim Jennie?"

"Jennie?" Aradan iki buçuk yıl geçmişti. Özlediğim bu sesi duymayalı neredeyse iki buçuk yıl olmuştu ve tam da tükendiğim zamanda duyduğum bu ses beni dumura uğratmıştı. İrkildiğimde kucağımdaki Hei bir şeylerin ters gittiğini anlamış olacak ki ağlamaya başladı. "O Hei'nin sesi mi?"

Tıkanmıştım. Konuşamıyordum, dudaklarımı aralasam ağlamaya başlar; yılların acısını sorardım fakat yapamadım. Yaptığım tek şey kırmızı telefonu sertçe yerine koymak oldu.

Ailem benim için uzun süre önce ölmüştü.


*Kore'de bebekler doğduğu anda bir yaşında sayılırlar.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
hide under spotlightsWhere stories live. Discover now