4: deceive

3.3K 412 352
                                    

Üzerimdeki eteğin uçlarını çekiştirerek aşağı indirdiğimde derin bir nefes verdim. Sivri topuklu ayakkabılarımın üzerinde yürürken kaçıp gitmeme isteğimi bastırmaya çalışıyordum. Buradaki herkes beni tanıyordu. Çocukluğum ve gençliğimin çoğunu bu şirkette tüketmiştim. Kim olduğumu biliyorlardı fakat bana ne olduğunu kimse bilmiyordu. Kim Holding'in varisi Kim Jennie neden bir anda ortadan kaybolmuştu? İşte herkesin merak ettiği ve cevabı bulmakta zorlandığı soru buydu.

Yutkundum ve asansöre doğru ilerledim. Şirkette hiçbir şeyin yeri değişmemişti. Ben gitmiştim, her şeyin üzerinden zaman su gibi akıp gidiyordu fakat her şey yerli yerinde duruyordu. Sanki hiç gitmemişim ya da daha önce hiç var olmamışım gibi.

Buraya gelmeden önce kafedeki işimden ayrılma gereği duymamıştım çünkü kafe aileme aitti. Yine de işleri yoluna koyduktan sonra Bay Min'in yanına uğrayacak ve ona küfür edecektim. Bunu aklıma koymuştum, yapacaktım.

Asansöre bindikten sonra on üçüncü katın düğmesine bastım. Neyse ki asansör boştu da herhangi biriyle karşılaşmak zorunda kalmamıştım. Asansör ilk beş katı geride bıraktığında altınca katta durdu. Bir an şom ağzıma okkalı bir küfür savurmak istemiştim. Kimin geldiğini görmemek için arkamı döndüm ve bakışlarımı asansörün düğmelerine çevirdim. Kirli duruyorlardı. Kimse bu asansörü temizlemiyor muydu, Tanrı aşkına? Kapılar kapandığında bakışlarımı hâlâ düğmelerde gezdiriyordum.

"Hanımefendi ya artık önümden çekilin ya da benim yerime düğmeye basın lütfen." Kulaklarım tanıdık bir sesi işitince merakıma yenik düştüm ve omzumun üzerinden arkamı döndüm. Asansörün duvarına yaslanmış baygın gözlerle bana bakan çocuğu bir yerden tanıyor gibiydim ancak çıkaramamıştım. "On ikinci kat."

Kaşlarımı çattım. Ne diyordu bu? Aslında o konuşunca fark etmiştim ki bu tavşan dişler bana bir yerden tanıdık geliyordu. "Hı?"

"On ikinci katta ineceğim ama siz yakışıklı yüzüme öyle takıldınız ki gözlerinizi benden alamıyor gibisiniz." Birincisi o kesinlikle benim tipim değildi. İkincisi de beyinleri yerine egosunu çalıştıran insanlardan hoşlanmazdım.

"O yüzden değil," dedim tamamen bedenimi ona döndürmeden önce. Bu sırada da on ikinci katın tuşuna basmıştım. "Yüzünüz bir an tanıdık geldi."

Ben yüzümü tamamen ona döndüğümde o da şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Sen şu metroda çocuğunu klonlayan kadınsın!" İşaret parmağını bana doğrultmuş şaşkın şaşkın bakan adamı tanımıştım. Muhtemelen burada çalışıyordu, o yüzden simamın tanıdık geldiğini fark etmişti. Gözlerimi devirdim. "Sen de patavatsızca konuşan o adamsın. Hatırladım."

Önüme döndüğümde "Senin yüzün tanıdık geliyordu! Demek şirkette çalıştığın içinmiş." Ne? Beni tanıyamamış mıydı? Bakışlarımı dikkatle yüzünde gezdirdiğimde gerçekten tanıyamadığını fark ettim. Ben de onu hatırlamıyordum ki eskiden şirketteki herkesi tanırdım, bu benim işimdi. Onu tanımadığıma göre benden sonra şirkete girmiş olmalıydı.

"Sen kimsin?"

"Beni tanımıyor musun?" Asıl sen beni tanımıyor musun demek istedim fakat sadece omuz silkmekle yetindim. Bu sırada asansör on birinci kattaydı. "Şirketin baş avukatıyım ben." Kaşlarımı kaldırdım. Ben gitmeden önce şirketin avukatı Bay Jung'du.

Asansör on ikinci katta karşımdaki genç kaşlarını kaldırdı. "On üçüncü kat, ha? Yönetici katına çıktığına göre kesin başına bir bela almışsındır. Kolay gelsin." Asansörden baş selamı verip çıktığında gözlerimi devirdim. Çenesinin bu kadar düşük olmasını avukat olmasına yoruyordum.

hide under spotlightsDonde viven las historias. Descúbrelo ahora