6: father

3.5K 441 445
                                    

Yemeğin geri kalanı, başına göre oldukça eğlenceli geçmişti. Az önce konuştuğumuz her şeyi unutmuş gibiydim. Jimin, avukat arkadaşı olan Jungkook'un yaptığı bir rezilliği anlatırken gülmekten sandalyeden düşmek üzereydik. Tatlılarımızı yerken birbirimizi tanımamız gerektiğini söylemiş, buna uygun olarak da birbirimizden bahsetmiştik. Ona en yakın arkadaşlarımdan bahsetmiştim. O da bana bahsetmişti ve şaşırdığım şey şuydu ki, abim de en yakın arkadaşları arasındaydı.

Jimin, beni küçüklüğümden beri davetlerde gördüğünü söylemişti fakat şöyle bir şey vardı ki, ben onu hatırlamıyordum. Çünkü davetlerde birilerine bakma zamanım olmuyordu. Tüm gece bir masada oturur, ortaklara kendimi kanıtlamak için sürekli konuşmam gerekirdi. Sürekli işten bahsetmem gerekirdi. Bu nedenle etrafı incelemeye fırsatım olmuyordu. Dikkatim dağıldığı anda babamdan uyarı yiyordum.

"Jungkook ile geçtiğimiz günlerde metroda karşılaşmıştık." dedim. "Gerçekten patavatsız."

"Patavatsız değil de açık sözlü." dedi Jimin. Omuz silktim.

"Hei'nin bana çok benzediğinden, eğer bu kadar benzemeseydik benim çocuğum olduğuna inanamayacağını söyledi." Güldüğümde Jimin de "Arkadaşım bile Hei'i görmüş fakat ben göremedim." dedi.

"En kısa sürede sizi tanıştıracağım." dediğimde "Yarın işin yoksa Hei ile tanışmayı çok isterim." dedi. Kafamla onu onayladım. "Bu hafta neredeyse bitmek üzere zaten, şirketteki işleri pazartesi gününden itibaren rayına oturtturmaya çalışacağım."

"İstersen ilk hafta sana yardımcı olabilirim." dedi. "Şirketteki son birkaç yılın kayıtlarını kaçırdığını söylemiştin, onları inceleriz. Sana kaçırdığın yerlerde yardımcı olurum."

"Eğer senin için sorun değilse benim için harika olur." dedim. "Dosyalarla aram pek iyi değildir."

Jimin güldüğünde kafasıyla beni onayladı. "Kalkalım o zaman?" Kafamla onu onayladığımda oturduğumuz yerden kalktık. Sandalyenin koluna astığım çantamı omzuma taktığımda Jimin de gömleğinin üzerine ceketini geçiriyordu.

Yan yana yürüyerek ilerlediğimizde Jimin hesabı ödeyeceğini söyledi. "Bu sefer sen ödeyebilirsin fakat ilk maaşımı aldığımda ben ödeyeceğim."

Bana yandan bir bakış attı. "Artık bu tür şeylere girmemiz gerektiğini zannetmiyorum." dedi.

"Senin paran benim paramdır, benim param da senin paran muhabbetine girmeyeceğini umuyorum." dedim gülerek. "Çünkü benim param kesinlikle benim param."

Jimin, kasada duran kadına kredi kartını uzatırken "Cimriyiz diyorsun?" dedi.

Omuz silktim. "Belki biraz?"

Güldüğünde kasadaki işlemi hallettik ve yavaş adımlarla dışarı çıktık. "Seni evine bırakmamı ister misin?" diye sordu. "Kendi evime geçmeyeceğim, Hei bir arkadaşımda ve arkadaşımın da evi uzakta. Zahmet olmasın?"

Jimin gülerek bana döndü, "Sorun değil. Hei ile tanışma fırsatını kaçırmayacağım." dedi. Hei ile bu kadar tanışmak istemesi beni mutlu ediyordu açıkçası. Kızıma karşı cephe almadığı için oldukça mutluydum.

"Teşekkür ederim," diye mırıldandım. "Hei'i daha tanımadan bu kadar istekli olman benim için mutluluk verici."

Jimin hafifçe gülümseyip sürücü koltuğuna ilerlediğinde ben de yolcu koltuğuna ilerledim ve kapıyı açarak kendimi jipe attım. Biner binmez emniyet kemerimi taktıktan sonra Jimin'in de ilk işinin benim gibi kemer takmak olduğunu görünce mutlu oldum. Kemer takmak önemliydi. Özellikle de ne olacağını bilmediğimiz kaderimiz sürüp giderken...

hide under spotlightsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin