12: the man she loved before

3.8K 458 374
                                    

Bakışlarımı karşımdaki koltukta oturan kadında gezdirdim. Bir öncekiler gibi Hei'e bakmak yerine podyuma çıkacaksa bu işi burada bırakıp Hei'i işe beraberimde getirecektim. "Daha önce bir deneyiminiz var, değil mi?"

"Elbette." dedi. "Birkaç aileyle daha çalıştım. Zaten hepsi CV'de yazıyor zaten." Karşımdaki kadının Koreli olmadığını konuşmasından da yüz hatlarından da anlayabiliyordum fakat ondan bir öncekiler gibi ondan negatif bir elektrik almamıştım. Aksine, oldukça sevimliydi ve gözlerinden kalpler çıkıyordu.

"Minatozaki Sana," diye mırıldandım ismini. "Neden bir önceki ailelerle çalışmayı bıraktınız?"

Sana genişçe gülümsedi. "Çocuklar büyüdü."

Gülmemek için ağzımın içerisini dişlediğimde kafamla onayladım. "Bir hafta bir deneme sürecimiz olacak. Hei ile ben İngilizce konuşuyorum çift ana dil kazanabilmesi için. Sen de Japonca eğitimine şimdiden başlayabilirsin."

Sana başını salladı. "İşe yarın başlayabilirsin, ev adresimi sana atacağım fakat birkaç haftaya taşınacağız." Jimin'le pazar gecesi ailelerimizden uzakta evlendiğimizde neler olup biteceğini konuşmuştuk. Jimin, yeni bir eve çıkmaya ben de istersem gerek olmadığını, onun evinde yaşayabileceğimizi söylemişti. Ben de herhangi bir sorun olmadığını söylemiştim. Aksine ev bakma telaşına girmeyeceğimiz için mutlu olmuştum. Günlerim oldukça yoğun geçiyordu. Geçen hafta babamı ziyarete gittiğimde yanında çok kalamasam bile benden özür dilemişti. Onu öyle kolay affedemezdim fakat ne kadar günü kaldığını bilmiyordum. Jimin'den şu birkaç haftada öğrendiğim bir şey vardı ki, o da ne olursa olsun iyi biri olmaktı. Babamı ve annemi affetmemiştim, onların yaptıklarını sineye de çekmemiştim. Yalnızca hayatımda daha fazla kusur istemiyordum.

"Peki efendim." dedi ve Sana oturduğu koltuktan kalktı. Ben de kalktığımda el sıkıştık. "İyi günler."

Hafifçe gülümsedim ve "İyi günler." diye mırıldandım. Sana odadan çıktığında gürültüyle kendimi masaya bıraktım. Günlerim oldukça yoğun geçiyordu. Sırf bu yüzden Hei'e bebek bakıcısını bile geçen hafta bakamamış, bu hafta öğle arasındaki boşluğuma sıkıştırmıştım.

Sana'nın gidişinin ardından birkaç dakika geçmişti ki kapım tıklandı. "Girin."

İçeriye Jungkook girdi. Niye gelmişti ki bu patavatsız?

"Beni gördüğüne hiç sevinmiyorsun." Jungkook gülerek konuşup elindeki dosyayla yanıma geldi. Buruşturduğum yüzümü ondan alıp dosyaya çevirdiğimde "Bıktım!" diye isyan ettim. "Sabahtan beri bana eziyet çektirmek için bin tane dosya getirdin!"

Jungkook sinsice gülümsedi. "Anahtar kafamda resmen delik açmıştı?"

"Ne kindar bir şey çıktın sen ya..." diye homurdandım ve elindeki dosyaya uzanıp sertçe çektim. "Alnının ortasında oluşsun isterdim o deliğin ama neyse, kafadakiyle de idare ederiz."

"Bir beş dosya daha getirmemi istiyorsun herhalde?"

"Ben senden büyüğüm!" diye sızlandım. "Büyüklerine böyle davranamazsın!"

"Yaşlı olduğunu kabul ettin sonunda." dedi ve sinsice gülümsedi.

"Kafana bir de dosyayı geçirmemi istemiyorsan yıkıl karşımdan?"

"Chaeyoung ile bir akşam yemeği ayarla, dosyaları Jimin'e yıkayım?" Sinsice sorduğu fikirle dudaklarımı büzdüm. "Jimin olmaz. Zaten iki şirketin işleriyle bir uğraşıyor."

Jungkook dudaklarını büzdü ve aegyo yaparak "Ya siz birbirinizi düşünür mü oldunuz?!" diye neşeyle şakıdı.

Onu umursamadım. "Chaeyoung ile bir akşam yemeği için niye fazla bir heveslisin sen?" diye sordum anne edasıyla sandalyeme yaslanıp kaşlarımı kaldırarak ona baktığımda. Jungkook üzerindeki takım elbisenin ceketinin yakalarını düzeltti. "Hoşlanıyoruz."

hide under spotlightsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin