14: team

4.1K 426 332
                                    

Karşımda oturmuş ciddiyetle bana bakan abimin gözlerinin içine bakamıyordum. Gözlerindeki hayal kırıklığını bir kez görmüştüm, ikinci için hiç hazır değildim.

Odanın sürgülü kapısı tıklandığında dışarıdan Joohyun unninin sesi geldi. "Oraya sizi konuşmanız için tıktık! Konuşun artık!"

Abim kısık sesle gülüp "Sevgilim kapının önünden ayrılır mısın? Bizi geriyorsun." diye ona seslendi. Joohyun unni, "Konuşun ama!" diye bağırdıktan sonra adım seslerinden anladığım kadarıyla kapının önünden ayrıldı.

Onun gidişiyle daha çok gerildiğimde bakışlarımı terlemiş avuç içlerime çevirdim. Gerginlikten ölüyordum. Kalp atışlarım o kadar hızlanmıştı ki her an kalp krizi geçirebilecek durumdaydım.

"Jennie."

"Abi."

İkimiz de aynı anda konuştuğumuzda refleksle başımı kaldırıp ona baktım. İkiz değildik fakat ikiz kadar yakındık. Bazen aynı anda aynı şeyi söylerdik. Çok yakındık. Keşke yine öyle olabilseydik...

Abimle göze göze geldiğimizde burukça gülümsedi. Ayağa kalktığında yutkundum. Gidecek miydi? Keşke kalsaydı. Onunla konuşmak istiyordum. Ona çok ihtiyacım vardı. Kimseye olmadığım kadar ihtiyacım vardı ona.

"Ayağa kalk." dediğinde oturduğum koltuğun önüne gelmişti birkaç adımda. Yutkunarak oturduğum yerden doğrulduğumda bir anda bana sarıldı. O kadar sıkı sarmalamıştı ki bedenimi, kemiklerim kırılacak zannetmiştim.

İstemsizce gözlerimden yaşlar düştüğünde "Abi..." diye fısıldadım. Boynumda hissettiğim ıslaklıkla duraksadım. O da mı ağlıyordu?

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Bunu beklemiyordum. Bana bağırıp çağırmasına kadar her şeye kendimi hazırlamıştım oysaki. "Özür dilerim, Jennie." diye mırıldandı. "Yanında olamadığım için, sana verdiğim sözü tutamayıp iyi bir abi olamadığım için çok üzgünüm."

"Hayır." dedim kafamı hafifçe sallarken. "Üzgün olması gereken kişi sen değilsin, benim. Sana yıllarca hiçbir şeyden bahsetmeyip sözümüzü çiğneyen kişi benim. Hiçbir şey söylemeden evden çıkıp giden benim. Ardında hiçbir şey bırakmadan kalabalığa karışan bendim abi, sen değil... Ben her şeyi hak ettim..."

"Sakın." dedi. "Sakın böyle söyleme. Sen hep en güzelleri hak ediyorsun. En iyilerine layıksın, en iyileri senin olmalı. Olacak da. Sözümüzü bozup yanında olamamış olabilirim fakat bunu telafi edeceğim, meleğim. Her zaman yanında olup bir daha düşmene izin vermeyeceğim."

Hıçkırarak ağlamaya başladığımda parmaklarını saçlarımda hissettim. Tıpkı eskisi gibi okşuyordu saçlarımı. Eski nazikliğiyle seviyordu beni. Onun gibi bir abiye sahip olduğum için çok şanslıydım fakat onu hak etmemiştim.

Küçükken yaşadığımız aileye, hayatımıza rağmen birlikte durmuştuk. Beni düştüğümde abim kaldırmıştı mesela. Yediği ilk dayakta yaralarını saran kişi de bendim. O, bana her şeyini anlatırken ben ondan her şeyimi gizlemiştim. Sonra her şey sarpa sardığında, tuttuğum ağacın dalı kırıldığında ona hiçbir şey söylemeden çekip gitmiştim. Onu üzmek istememiştim çünkü. Ailem bana bağırıp çağırırken suskunluğuna sinirlenmiş, ona kendi ayaklarımın üzerinde durabileceğimi gösteririm zannetmiştim. Öylece sessiz kalmasına tahammül edememiştim. Fakat tabii ki kalacaktı. Şaşkındı. Küçük kız kardeşi bir buçuk - iki yıllık tanıdığı birinden hamile kalmıştı. Üstelik ona bu adamla nasıl tanıştığından bahsetmemişti. Onun yanına giderken yalan söylemiş, küçükken verdikleri söze ihanet etmişti.

Neden yapmıştım bunu? Ona neden başından beri hiçbir şey söylememiştim? Çünkü hayatımda abimden ve derslerimden önemli hiçbir şey olmamıştı. Taeyong benim ilk arkadaşımdı ve ben bir arkadaş nasıl sevilir, ona nasıl davranılır bilmiyordum. Arkadaş kavramının bile ne olduğunu bilmiyordum ki... Korkmuştum. Abim, bir arkadaş edindiğimi aileme söyler diye korkmuştum. Ne saçmaydı. Beni herkesten koruyan adam beni ele mi verecekti? Ailem derslerime odaklanmadığımı düşünür, Taeyong'u benden alır diye korkmuştum. Taeyong sayesinde tanıdığım Chaeyoung, Jisoo ve Namjoon da hayatımdan kayıp gider diye çok korkmuştum.

hide under spotlightsWhere stories live. Discover now