17: colour of his life

4K 425 334
                                    

Daracık asansör kabininde bunaldığım yetmiyormuş gibi şirkete girdiğim ilk andan beri dibimden ayrılmayan Jungkook, beni daha da daraltıyordu.

"Bir git başımdan." dedim derin bir nefes verip yanı başımdaki Jungkook'a ters bir bakış attığımda. Jungkook gözlerini kırpıştırdı. "Neyseki gururlu biri değilim, yoksa beş saniye içerisinde üzülüp giderdim buradan ama..."

Alaylı bir şekilde gülümsedim. "Gurursuzun teki olduğunu kabul ediyorsun yani?"

"Herhalde," dedi. "Ben yalnızca doğruları söylerim. Mesela ne kadar gıcık, espritüel biri olduğumu asla saklamam."

"En azından dürüstsün." dedim ve başımla onu onayladım. Sabahtan beri Rose ile gidecekleri eğlence kulübüne Jimin ve benim de gelmem için yalvarıyordu fakat o kadar yorulmuştum ki şimdi tüm bu yorgunluğumun yanında bir de düğün için birkaç şey bakmaya gidecektim. Sonra da eve geçip Hei ile uğraş derken Tanrı bilir kaçta uykuya dalardım.

"Bugün çok yoğunum." diyerek reddettim yeniden Jungkook'u.

Jungkook sonunda bugün onunla gitmeyeceğimi fark etti ve "O zaman yarın akşam gidelim?" diye sordu. Nasıl bir azim vardı şu çocukta anlamıyordum. Bende böyle azim olsaydı şimdiye Kore'nin en zengin kişileri arasına adımı yazdırmıştım.

Asansör durduğunda kapılar açıldı. O sıra Jungkook'a döndüm. "Yarın gidersek bir hafta gözüme gözükmeyeceksin?"

Bir anda gözleri parladı. "Değil bir hafta bir ay bile gözükmem. Dosyaları da artık havale yoluyla yollarım sana." Biraz kinayeli konuşmuştu fakat bunu önemsemedim. Bir hafta bile çoktu, şöyle iki gün uzak olsa bile yeterdi.

"Anlaştık." dediğimde Jungkook da kabinden indi ve bir anda elini havaya kaldırarak çakmam için uzattı. Şaşkınca ona baktığımda kaşlarını kaldırdı ve ne oldu dercesine kafa salladı.

"Salak çocuk." Gözlerimi devirip önüme döndüğümde arkamdan bir "Haa," sesi geldi. Demek ki şirkette olduğumuzun ve benim bir patron olduğumun farkına varmıştı.

Şirketten çıktığımda hâlâ peşimde olduğunu fark ettim ve kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Yine niye peşimdesin?"

Jungkook şirince sırıttı. "Beni de bir eve atsanıza, noona?"

Dişlerimi sıktım ve önüme döndüm. Sabahtan beri bana kaç dosya yığmıştı saymamıştım bile. Üstüne üstlük her geldiğinde dır dır kafamın etini yemiş, olumlu bir cevap alıncaya kadar peşimden ayrılmamıştı. Sanırım benim de sınavım Jungkook'du.

"Jimin ile Hongdae'ye gideceğiz. Oraya kadar gel, sonra da başının çaresine bak."

"Ne gaddar bir şeysin sen be," diye çemkirdi arkamdan.

Sinirle ona döndüğümde üzerine atlamak üzere olduğumu fark etmiş olacak ki hemen ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdı ve ağzına bir fermuar çekip havaya attı.

"Aferin," dedim ve gözlerimi kısarak ona baktıktan sonra önüme dönerek otoparka ilerledim. Bu sırada telefonum iki kez titremişti. Bildirim paneline baktığımda Jimin'in otoparka geldiğini söylediği bir mesaj olduğunu okudum.

Jungkook ile otoparka geldiğimizde Jimin'in arabasını gördüm. Adımlarımı hızlandırdığımda Jungkook da hızlandırdı. Sanki Jimin'e "Bırak şu veleti biz gidelim." diyecekmişim gibi davranıyordu.

Arabanın yanına geldiğimizde Jimin bizi fark etmişti. Sürücü koltuğundan el salladığında hafifçe gülümsedim ve ön koltuğa oturdum. Jungkook da bu sırada arka koltuğa yerleşmişti.

hide under spotlightsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin