1: same as it ever was

4.7K 480 212
                                    

Gökyüzü masmaviydi. Beyaz bulutlar mavi gökyüzünde âdeta parıldıyordu. Güneş ışığı gözümü alırken elimi gözüme siper ederek ışıktan kaçındım. Elimi gözüme siper etsem dahi yüzüme gelen güneş ışığından kurtulamıyordum. Gözlerim batışmaya başladığı sırada bir anda güneş ışığının çekildiğini fark ettim. Batışan gözlerimi araladım, gözüme siper ettiğim elimi çektiğimde gördüğüm kişiyle yutkundum. Güneşi arkasına alıp bana gelen ışığı çekmişti. Yüzünde çok güzel bir gülümseme vardı. O kadar güzeldi ki, ona kapılmamak imkânsızdı.

"Merhaba." dediğinde duyduğum ses tonuyla gülümsedim. "Merhaba."

"Adın Jennie, değil mi?" diye sorduğunda nereden bildiğini sormadım, yalnızca kafamla onayladım. Ben onun adını bilmiyordum velâkin o benimkini biliyordu. Bu doğal bir şeydi. Üniversiteye sadece derslere girmek için geliyordum. Bugün bir istisna yaparak kampüsteki çimlere atmıştım kendimi.

"Teşekkür ederim." dediğimde gülümsedi. "Rica ederim."

"Adın nedir?" diye sorduğumda fazla mı resmi konuşuyorum diye bir an düşündüm. Fakat, hayır. Bu benim mizacımdı. Bunu yadırgamamam gerekiyordu.

"Ben T—"

Gelen çığlık sesiyle gözlerimi araladım. İrkilerek yataktan kalktığımda yan taraftaki beşiğe seri hareketlerle ilerledim. "Hei, şşşt... Hei, sakin ol bebeğim." Beşiğe eğilip küçük kızımı kucakladığımda kokusunu içime çektim. Cennet kokuyordu.

Hei, kokumu alır almaz kafasını omzuma koydu ve ağlamasını dindirdi. Acıkmış olmalıydı. Kucağımda onunla odadan çıktım ve küçük evimizdeki küçük mutfağımıza ilerledim. Mutfak küçük bir tezgâh, dört kişilik bir masadan oluşuyordu. Buzdolabını zar zor sığdırmıştım.

Hazır mamayı Hei kucağımdayken yapmak zordu ama alışmıştım. İlk başlarda kolum sanki halter kaldırmışım gibi ağrıyordu ama şimdi bunu hissetmiyordum bile.

"Benim küçük kızım acıkmış. Tabii sabah olmuş, çok normal. Anne uykusuz kaldığı için bugün uykusunu biraz fazla kaçırmış bunun için senden özür diliyor." Hei sanki anlıyormuş gibi kendi kendime konuşmaya başladığımda duraksadım. İyice delirmeye başlamıştım.

Hei yemeğini yedikten sonra hızlıca hazırlanmalı ve Jisoo'ya bırakarak işe gitmeliydim. Bugün Hei'ye bakma sırası Jisoo'daydı.

"Jisoo teyzeye gideceğiz bugün, bebeğim..." diye mırıldanıp mamayı biberona boşalttıktan sonra ucunu tükürüğümle ıslattım. Mamayı kontrol ettikten sonra Hei'i bebek sandalyesine oturturdum ve biberonu eline verdim. Neyseki bir şeyleri tutmayı seviyordu. Yemek yerken kaşığını kendi tutmak istiyordu, su içerken bardağını, tıpkı şu an olduğu gibi biberonunu da... Kızım daha şimdiden kendini gösteriyordu. Benim gibi bir şeyleri kendi elde etmeyi seveceğini anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

Hei biberonundaki mamanın birazını sandalyesine, birazını üzerine döktükten sonra bitmiş biberonu bana uzatmak için dudaklarını araladı ve "An, an..." diye çağırmaya çalıştı. Bir türlü anne diyemiyordu.

Gülümsedim ve küçük elleriyle bana uzatmaya çalıştığı biberonu alarak tezgâha bıraktım. İşten gelince toparlardım. "Hadi gel, üzerini değiştirelim annecim."

Hei'i kucağıma aldıktan sonra yatak odamıza ilerledim ve onu yerdeki oyuncaklarının arasına bırakarak odanın karşısındaki banyoya ilerledim. Hızlıca yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra banyodan çıktım ve oyuncaklarıyla oynamaya çalışan Hei'nin yanına gittim. Oyuncaklarla oynamayı sevmiyordu. Belki de istediği oyuncaklara sahip olamadığı için olabilirdi.

hide under spotlightsWhere stories live. Discover now