Bölüm 8

7.6K 522 18
                                    

Altay sabah gözlerini açtığında vücudunda bir ağırlık hissetti. Bu daha dün evlendiği karısından başka biri değildi. Saçları omuzlarına dökülmüştü. Bir tutam saç gözünün üzerindeydi. Masum bir bebek gibi uyuyan karısının başına bir buse koydu. Onu uyandırmadan kendisinden uzaklaştırıp kalktı. Bu gün yapılacak çok işi vardı.  Ama sessizce giyinirken tek düşündüğü hayatına yıldırım gibi düşen kızın varlığıydı. Son kez yatakta yatan kıza bakıp odadan çıktı.

Duru uzun zamandır bu kadar huzurlu uyumamıştı. Gözlerini açtığında yatakta tek başına yattığını gördü. Altay'ın dün gece geldiğini hatırlıyordu lakin çıktığını duymamıştı. İlk günden yalnız kalmak onu üzse de  dün gece beraber uyuduklarını düşündükçe yanaklarına bir ateş basıyordu.

Yataktan kalktı. Saatin kaç olduğunu merak ediyordu. Dün gece karanlıkta göremediği odanın manzarasına bakmak için pencereye ilerledi. Soğuğun girmesini engelleyen ağır örtüyü tek eliyle kaldırdı. İçeriye dolan gün ışığıyla gözlerini kısmak zorunda kaldı.  Gözleri ışığa alışıp, normal hale gelince karşısına çıkan manzarayla nefesi kesildi. Uçsuz bucaksız bir vadiye tek katlı kulübeler düzgün bir sırayla yerleşmişti. Vadiye göre biraz tepede kalan kaleden her yer sanki ayağının altındaymış gibi gözüküyordu. Sol taraftan evlerin arka tarafından bir orman başlıyordu. Sağ taraftaki evlerin arka tarafında ise tarlalar vardı.  Kaldığı misafir odasının manzarasının çok çok üzerindeydi bu manzara. Altay'ın kalenin en iyi odasına yerleştiğini düşündü.

Yeşille mavinin bu muhteşem manzarasını izlerken kapı çalındı. Hızlıca üzerine dün çıkardığı elbiseyi geçiren Duru gelen kişiye içeri girmesini söyledi.
Kale çalışanlarından bir kız elinde iki kova sıcak suyla gelmişti. Duru kıza teşekkür ettikten sonra kız odadan ayrıldı. Duru duşunu aldıktan sonra yatağın üzerine konulmuş mavi elbiseyi giydi. Altay'ın kendisi için hazırlattığını düşününce gülümsemeden edemedi. Ne yapacağına emin olamayarak odadan çıkıp merdivenlerden indi. Bir yandan geçtiği kat ve odaları incelerken bir yandan da Altay'ın onu bilmediği bu yerde yalnız başına bıraktığı için söyleniyordu.  Ana salon olduğunu düşündüğü seslerin geldiği odanın kapısı açıktı. Odanın kapısında durup içeriye baktı.

Şahin Bey'in kardeşi Turan Bey, ailesiyle birlikte zorlu geçen bir haftalık yolculuğun ardından karısının beyliğinden tekrar kendi beyliklerine geri dönmüşlerdi. Düğün için çıktıkları bu yolculuk tam bir ay sürmüştü.

Normalde kalede abisiyle yaşıyor aynı zamanda beylikte ki arazilerin yönetimiyle ilgileniyordu. 

Şahin Bey ve Altay, uzun zamandır görmedikleri Turan Bey'i sevgiyle kucakladılar.

Altay "Hoşgeldin amca, sizde hoşgeldiniz." diyerek yengesi Aslı'yı ve kuzeni Gülbeyaz'ı karşıladı.

Gülbeyaz onun bu karşılamasını utanarak bir baş selamıyla aldı. Aslı'da aynı şekilde baş selamıyla alırken yüzü pek memnun değildi.

Gülbeyaz beyaz tenli, kahverengi gözlü, keskin yüz hatları olan orta boylu bir kızdı. Uzun zamandır gönlü Altay Bey'deydi. Gençlik zamanlarında kılıç kullanmayı öğrenirken ahırdan kaçan bir at yüzünden dikkati  dağılmış neredeyse rakibinin kılıç darbesiyle ölecekti. Ama Altay tehlikeyi fark etmiş gelen kılıcı ustalıkla savurmuştu. Altay bunu bir abi edasıyla yapsa da genç kızın gönlüne sevda ateşi bir kere düşmüştü. 

Şahin Bey "Kardeşim yolculuk nasıl geçti. İnşallah bi sıkıntı olmamıştır?" diye sorarken bir yandan da herkes minderlere geçmişti.

Gülbeyaz Altay'ın çaprazına oturmuş ara sıra attığı bakışlarla Altay'ı süzüyordu.

Cesur Gelin (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now