•I gotta go•

1.2K 91 22
                                    

ZAYN

"Kafayı yiyeceğim. Telefonu açmıyor."

Lou pizzayı çiğnemeye çalışırken suratını buruşturdu.

"Abartma. Şarjı bitmiştir. Neden kocası gibi davranıyorsun?"

Yanımdaki yastığı kafasına attım.

"Evine gitmeye ne dersin? Oturup çene çalmaktan daha akıllıca."

Göz devirdim.

"Annesi çoktan gelmiş olmalı. Parker'ı benden daha çok sevdiğinden benimle muhattap olmayı pek sevmiyor."

Harry'nin attığı kahkahaları kötü bakışlarımla izliyordum.

"Parker'ı ara," Niall'ın çözümünü surat ifademi hiç bozmadan yanıt verdim. "Cidden mi?"

Omuz silkti.

"Bella ona olan nefretinden daha mı hafif basıyor? Bir kere de kes gurur yapmayı."

İç çektim. Doğru söylüyordu.

Elimdeki telefondan ismine girdim. Bunu yaptığıma inanamıyordum. Telefonum bu numarayı yaklaşık 10 senedir falan aramamıştı. Öncesinde de aradığını sanmıyordum gerçi.

Birkaç kez çaldı. Sonra Parker'ın şaşkınlıkla dolu sesini dinledim.

"Parker," dedim. "Bana Bella'dan haberin olup olmadığını söyler misin? Telefonlarını açmıyor ve okula gelmedi."

Vereceği cevabı beklerken dudaklarımı dişliyordum. Bu gerginlik beni öldürecekti.

"Oh," dedi. " Senin haberin yok mu? Siz ayrıldınız,üzgünüm."

Kaşlarımı çattım. "Ne saçmalıyorsun?"

Hatırladığım kadarıyla aramızda hiçbir sıkıntı yoktu.

"Eski kız arkadaşlarına çenelerini tutmalarını öğretmen gerekiyor,dostum. Annesi her şeyi öğrendi. Oyun bitti,Zayn."

Hissettiklerimi adlandıramıyordum. Mideme öküz oturmuş gibiydi. Ciddi manada.

"Onunla konuşmam gerek,bana yardım etmelisin."

Güldü. "Ne? Söylediğin şeyi duyuyor musun sen? Tanrı aşkına."

Dişlerimi sıktım. Telefon kapandığında hayal kırıklığıyla etrafı izliyordum.

"Ne oldu?"

Gözlerim yanıyordu ve boğazımda konuşmamı engelleyen kocaman bir taş varmış gibi hissediyordum.

"Ağlıyor musun sen?"

"Oha,Zayn'in de göz yaşları var."

Yanaklarımı temizleyip ayaklandım.

"Gözüme bir şey kaçtı," dedim. "Geldiğimde her şeyi anlatacağım,sonra görüşürüz."

Koşarak arabaya atlayıp Parker'ın evine sürerken bunu yaptığıma kendim bile inanamıyordum. Belki de önce Lora'ya sürmeliydim,erkek olmaması çok kötüydü çünkü şu an onu ölesiye dövmek istiyordum.

Evin önüne geldiğimde etrafa bakındım. Tam karşısında Bella oturuyordu,şu an ne halde olduğunu görmek için her şeyimi verirdim.

Kapıyı tıkladım,fazla gürültülü şekilde.

"Oh,Zayn?"

Annesi çıktığında gülümsemeye çalıştım.

"Parker'ı görebilir miyim? Acil."

Hala beni görmüş olmanım verdiği şaşkınlıkla dikilirken bir süre sonra başını salladı.

"Tabi,çağıracağım."

İsmini seslenir seslenmez Parker kapıda belirmişti. Evi hatırladığım kadarıyla oturma odası girişin hemen yanıydı,o yüzden şaşırmamıştım.

"Ne işin var burada?"

Annesi kapıdan çekilip,bizi yalnız bıraktığında iç çektim. Gerçekten bunu yapıyor olduğuma inanamıyordum. Ama onu kaybedemezdim.

"Parker...Onunla konuşmam gerek."

Dümdüz suratıyla gözlerime bakarken sadece bakışlarımla ona yalvarıyordum.

"Lütfen," dedim. "Lütfen,istediğin her şeyi yaparım. Sadece onu görmemi sağla."

Dudaklarını birbirine bastırdı. Bir şey söylemeden kapıyı kapatıp,önümden yürmeye başladı.

"Benimle gel."

Heyecanla peşinden giderken aynı anda hem terleyip,hem titreyen ellerimi ceketimin cebine attım. Bu kadar heyecanlanmam gereksizdi. Özellikle onu daha dün gördüğüm düşünülürse.

"Burada bekle. Onu getireceğim."

Başımı salladım. Gözlerine minnetle bakarken bana hala tuhaf bakışlarını atıyordu.

"Anne,Bella'yı ödünç alabilir miyim? Markete gitmem gerekiyor ve meyvelerle aram pek iyi değil."

Anne gülerken rahat bir nefes aldım. Bir süre sonra sesler kesildi,kapı kapandı ve ben adım sesleri işittim.

"Kendin gidemiyor musun? Ne zaman bensiz bir şeyler yapmaya başlayacaksın,Parker? 19 olmak üzeresin,böyle devam edersen üniversitede hayatta kalamayacaksın. Evlenemeyeceksin bile. Ayrıca bir sürü derdim var! Senin meyvelerinle uğraşmak zorunda kalmamalıyım."

Susmadan yakınışını dinlerken sırıttım. Bu kız her modda çok konuşuyordu,üzgün ya da mutlu,hiç önemi yoktu.

"Zayn?"

Aniden önüne çıktığımda büyük bir şaşkınlıkla bir bana bir Parker'a baktı.

"Isabel," dedim. "Tanrı aşkına sus artık."

Hızla boynuma atladığında beline sıkıca sarılıp gözlerimi yumdum. Sadece 1 gün...Böyle hissetmem için aptal olmam gerekiyordu.

Sanırım gerçekten aptal olmuştum,onun için.

"Geldiğine inanamıyorum."

Hiç durmadan ağlarken aynı anda elleri yanaklarımda geziniyordu.

"Tabiki geleceğim," dedim. "Her zaman bir yolunu bulacağım,hep yanında olacağım."

Dudaklarımızı birleştirdi. Özlemle dolu dudakları benimkilerin üzerinde gezinirken onu kaçırıp götürme planları yapmadan edemiyordum,bundan nasıl ayrı kalabilirdim?

"Kısa keser misiniz? Yarın atremanım var."

Parker'ı dikkate almayıp ellerini tuttum.

"Şimdi ne yapacağız?"

Gözlerini kuruladı. "Bilmiyorum," dedi. "Bilmiyorum...Ama böyle olmak konusunda gerçekten iyi hissetmiyorum."

Tek kaşımı kaldırdım. "Ne demek istiyorsun?"

Derin nefesler almaya çalışırken nefessizce onu izliyordum.

"Ortalık yatışana kadar benden uzak kalmalısın."

Başımı iki yana salladım.

"Bunu asla yapmam,Bella."

Yanağıma dudaklarını bastırdı.

"Gitmeliyim," dedi. "Seni seviyorum,seni çok seviyorum."

Elleri ellerimden ayrılırken hissettiğim soğuklukla suratım düşmüştü. Hiç hareketlenmeden gidişini izledim. Sabaha kadar burada durabilirdim.

...

A favor // Z.MWhere stories live. Discover now