3. Bölüm - Geç Gelen Ulak

1K 150 92
                                    


"Konuş Atılay."

Kağan, atlarını sürdükleri yolda yanındaki siyah atın üzerinde duran arkadaşına baktı. Dudaklarını aralayıp duruyor ama her seferinde konuşmadan susuyordu.

Atılay, arkalarındaki ve önlerindeki askerlerin duymalarından korkar gibi atını onun yanına biraz daha yaklaştırdı. Kağanın öbür yanından Gencer de onlara doğru yaklaştı. Atılay nal seslerinin gürültüsü arasında olabildiğince fısıldayarak konuştu.

"Ne kadar düşünürsem düşüneyim aklım almıyor Yibo."

Kağan, çocukluğunu birlikte geçirdiği arkadaşlarının ona karşı herhangi bir hitap biçimi kullanmalarını istememiş, en azından yalnızlarken bundan kaçınmalarını istemişti. Atılay ve Gencer de onun dilediğini yapıyorlardı. Atılay tereddütle devam etti. "İmparatorun kötü emelleri olacağını düşündük, konuştuk. Seçmeni diledikleri Prensesi seçmeyeceğini söyledin." Buraya kadar bir sıkıntı yok der gibi elini savurdu. "Fakat imparatorun gözdesi, en güçlü askeri Prens Xiao Zhan'ı seçtin."

Gencer hemen yanından Atılay'ın açıkça dile getirmeye çekindiği bir detayı vurguladı. "Prensi. Bir er kişiyi." Dikkatli bir ifadeyle Yibo'ya, devletlerinin hakanına baktı. "Geleneklerimize ters değil midir?"

Atılay hızla başını sallayarak arkadaşını onayladı. "Ve onunla aynı yatağa girmek..." Atılay sesini daha da kısmıştı, tereddütle ve belki de biraz utançla titremesine engel olamadı. "Tehlikeli değil mi? Onu savaşta gördüm, kılıcı keskindir."

"Elbette bizim beyimizin de kılıcı keskindir," Gencer, sesini biraz daha yükselterek Atılay'a baktı. Yeniden Yibo'ya döndüğünde ise sesini tekrar kısmıştı. "Fakat benim de hala aklım almıyor. Birçok şeyi. Hem... halk bunu nasıl karşılar?"

İkilinin bu olanları düşünmek için önlerinde uzun bir gece ve gün vardı. Bu sürede birbirleriyle konuşmuşlardı. Önce kağana kızmış, öfkelenmiş, sonra onu anlamaya çalışmış, en sonunda onunla konuşmaya ve mutlaka mantıklı bir planı olduğuna karar vermişlerdi. Fakat hem silah hem çocukluk arkadaşları olarak hatırlatmaları gereken bazı şeyler vardı. Her şeyden önce, kendisine 'eş' olarak seçtiği kişinin bir 'erkek' olduğunu, sonrasında kuvvetli bir asker olduğunu tabii ki hatırlatmak zorundalardı.

Kağan, birlikte seneleri devirdikleri arkadaşlarına baktı. Akıllarında birçok soru olduğunu biliyordu. Devletlerinin kağanı, bir prensesi değil, bir erkeği kendine eş seçmişti. Akıl alacak bir şey değildi. Kendine en yakın adamların bile sorguladığını, elbette herkes sorgulayacaktı. Yibo bunu en başından bildiğinden, tok bir sesle buyurdu. "Alpler." Bu, arkadaşlarına karşı, kararlarını sorgulamayı bırakmalarını dilediğinde kullandığı bir hitap biçimiydi. Gencer ve Atılay atlarını farkında olmadan biraz geri çekti. "Ne zamandır devlet kağanının kararları sorgulanıyor? Yanıma layık gördüğüm eşin," yüzünü arkadaşlarında gezdirdi. "Cinsiyetini ve kimliğini sorgulamak kime düşebilir?"

Atılay hafifçe kaşlarını çattığında kağan gülümseyerek devam etti. "Sizler benim koldaşlarımsınız," duraksadı. Dikkatle arkadaşlarına baktı. "Bunca sene ağabeyimin ve amcamın ısrarlarına rağmen neden bir eş seçmediğimi bilirsiniz." Kağan onlara hep, bir kağanın ruhunu ve kalbini veremeyeceği halde ailesinin uygun görüp seçtiği bir kadınla evlendikten sonra gidilen her savaşta kadının bekleyip türlü acılar çekmesine sebep olmanın yanlışlığından bahsetmişti. Bu yüzden alelade biriyle evlenemezdi. Devlet kadar eş de Tanrı'nın emanetiydi. Kağan sözlerine devam ederken arkadaşlarının gözlerinin önünden geçen hatıraları görüyormuş gibi onlara bakıyordu. "Xiao Zhan'ı neden seçtiğimi de elbette bilmelisiniz. Sizlere söyleyeceğim." Başını, bulundukları ortamı hatırlatmak ister gibi etraflarındaki erleri işaret etmek için hareket ettirdi. "Fakat şimdi ne yeri ne de zamanı."

CasusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin