27. Bölüm - Bilun

986 87 97
                                    


O yumuşak gözler beni avlıyor,

O güzel yüz beni tutsak ediyor.

Koldaşlar bana bilun diyor,

Kimse onu ben gibi bilmiyor.

Bütün güzellikler ondan damlıyor sanki!

Benim gözlerimden deniz gibi yaşlar akıyor,

Öyle ki akan gözyaşlarımın çevresinde kuşlar uçuyor.

Sevgilim gelip gözlerimin yaşını siliyor,

Ve bağrımın bu yarası tedavi oluyor.

*Yibo'nun defterinden

-11. Yüzyıl Türk şiirlerinden uyarlamadır.

Bilun: Esir, tutsak, (gönül ve akıl esiri, aşık)

***

Gecenin ağırlığı tüm gücünü ezdiğinden, kalan son gücünü Yibo'nun göğsüne dayadığı başını kaldırmak için kullandı. Kırmızı bir çerçeveyle çevrelenmiş gözlerini onunkilere dikti.

Yibo dikkatle ona baktı. "İyi misin?"

Başını salladı. Oysa iyi olmaktan çok uzaktı. Kabul etmenin, hayır, yüzleşmenin yükü altında eziliyordu. "Sen?"

Yibo da başını salladı. Bir an sonra, "İyiysen, iyiyim." Diye mırıldandı. Konuşurken nefesi Zhan'ın yüzüne çarpıyor, Zhan'ın kirpikleri titriyordu.

"Çok zor olacak," dedi Zhan. Ney zor olacaktı? Hangi biri? Bilmiyordu. Her şey öyle zor ve sancılı görünüyordu ki, korkmaktan kendini alamıyordu. Ömrü boyunca bu kadar korktuğu bir an olduğunu hiç hatırlamıyordu.

"Zorunda değilsin," dedi Yibo. "Sadece burada kalman yeterli. Başka hiçbir şeye mecbur değilsin."

Beni sevmek seni yok edecekse, sevme. Demek istediği buydu. Fakat gecenin aydınlattıkları onları sevmeye, koşulsuzca, korkusuzca sevmeye çağırıyordu. Yine de Yibo yanlış anlamış olmaktan korkuyor, yorumlamaktan kaçınıyordu.

"Bunun bir zorunluluk ya da seçenek olmadığını biliyorsun Yibo. Bu benim," durdu. "Bizim gerçeğimiz. Artık kaçacak bir yer yok."

Yibo'nun gözleri onunkilerden kaçarak odanın içinde gezindi. Xiao Zhan bu anda dahi onun bakışlarını bu kaçırışının çocuksu ve tatlı olduğunu düşündü. Ağlamamaya çalışan küçük bir çocuk gibi.

Tüm ağrıları, sancıları, kendisinden beklenenleri, babasını, dışarıda doğmaya yüz tutmuş günü, dünyaya dair her şeyi bir kenara koyup biraz daha doğruldu. "Beni neden hiç öpmedin?"

Yibo'nun ifadesi dondu. Bakışları Xiao Zhan'ınkilerle buluştuğunda göz bebekleri biraz önceye kıyasla daha büyüktü. Bunun bir talep olmayıp gerçekten sadece bir soru olmasından korktuğundan sakince yanıtlamaya çalıştı. "Senin istemediğin hiçbir şeyi yapmayacağım demiştim, Xiao Zhan."

"Ama istiyorum Yibo." Zhan'ın sesi savunmasızlaşmış, gözlerindeki kırgınlığa minik bir heyecan parıltısı eklenmişti. "Hatta o kadar istiyorum ki, korkuyorum." Durdu. Yibo'nun tüm varoluşu ne yapacağını bilemez halde duraksamış, ona bakakalmıştı. "Her şeyden korkuyorum. Benim korkularımın, seni isteklerinden, bir şeylerden alıkoymasından da korkuyorum." Gergin ifadesi küçük bir tebessümle kırıldı. "Onlarca Çinli asker arasında benimle evlenmek istediğini duyuran kağanın cesaretini öldürmüş olmaktan korkuyorum."

Yibo'nun bıçak keskinliğine ulaşmış bakışları birkaç saniye Zhan'ın yüzünde dolaştı. Gülümseyecek gibi oldu, fakat her bir hücresini titreten karıncalanma hissi buna izin vermedi. Bir an sonra elleri Zhan'ın yüzünde, saçlarında, kollarında; dudakları ise dudaklarındaydı.

CasusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin