13. Bölüm - Yüzündeki Sızı

901 145 101
                                    


"Hazır mısınız?"

Xiao Zhan bakışlarını bir süredir odağı haline getirdiği Yibo'dan ayırıp onun yanında dikilen, sorunun sahibi Atılay'a çevirdi. Odadan çıktığından bu yana ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu, fakat, Yibo, arada iyi olup olmadığını kontrol etmek ister gibi attığı kaçamak bakışlar dışında ona hiç doğrudan bakmamıştı.

Xiao Zhan kahverengi gözlerdeki bu kaçışın, Yibo'nun içinde bir şeyleri çözmek için seçtiği bir yol olduğunu hissediyordu. Fakat üşümüş hissetmesine engel olamıyordu. Bunun için şifacıların herhangi bir açıklaması var mıydı bilmiyordu ama, içinde bir yan, o adamın bakışları kendisine değmediğinde üşüyordu. Öfkenin ateşi denebilir miydi buna? Gözlerini üstünde hissetmediğinde öfkeyle yanamıyor muydu? Üzüntüyle sarıldığından dolayı kıvıramadığı dudaklarına karşın içinde bir sesin sinirle, hatta belki alayla kendisine güldüğünü duyar gibi oldu.

Atılay'ın kendisinden bir cevap beklediğini fark etti. "Hazırım."

Atılay bir an için Yibo'ya baktı. Daha sonra, o kısa anda hiçbir şey konuşmasalar da bir iletişim kurmuşlar gibi tam da Yibo'nun kuracağı sözlerle, "Peki emin misiniz? Şifacı, doğum yaptıktan sonra saraya gelebilir. Otağına kadar yorulmayın. At sırtında gitmek sizi yorabilir." Dedi.

Yibo'nun Xiao Zhan'ı kendi sesinden korumak ister gibi sımsıkı kapattığı dudaklarına baktı. İnce bir çizgi halini almış dudakları, durgun yüz ifadesi hala biraz öncesinin ağrısını taşıdığını göstererek puslanmıştı.

Zhan biliyordu. İnsanları tanırdı. Yanında neredeyse aylarını geçirdiği kağanları da.

Yibo susuyordu, düşüncelere dalıyordu ve saniyede birkaç kere dağılan ifadesini devamlı toparlıyordu çünkü içinde bir yerlerde bir şekilde Xiao Zhan'ı haklı çıkarıyordu. O bıçağı yastığının altına koymakta haklıydı. Nasıl güvenebilirdi ki? Düşman ülke sınırları içerisinde, kocaman bir sarayda, kocaman bir odada tek başınaydı. Elbette haklıydı. O bıçağı, karşısındakinin Yibo olduğunu bilerek doğrultmuş olsa bile haklıydı.

İşte Xiao Zhan da bunu bildiğini fark etmişti. Evet bıçak çekmek anlık bir tepkiydi, fakat kendine geldikten çok sonra fark ettiği gerçek, bıçağını Iraz Devleti'nde odasına dalan herhangi birine değil, doğrudan Yibo'ya doğrulttuğunu biliyordu. Bunun, dairelerine Yibo ve kendisinden başka kimsenin girmeyeceğini bilmesiyle hiçbir ilgisi yoktu. Adının bağırıldığını duymuştu. Adının Yibo'nun sesinden endişeyle haykırılışını duymuştu, bunu algılayabilmişti. Gelenin Yibo olduğunu biliyordu. Bilinçsizlikle boğulduğu o kısa anda elleri oldukça bilinçle hareket ederek bıçağına uzanmıştı.

Haklılığı şüphe götürmezdi. Zehirlendiği endişesiyle yapılmış bile olsa odasına aniden dalınan herkes aynı tepkiyi verirdi.

Fakat bütün bu haklılıklar Yibo'nun yüzünden yansıyan sızıya kadardı.

Xiao Zhan Atılay'a baktı. Başını salladı. "Gidebilirim."

Atılay tekrar göz ucuyla Yibo'ya baktı. "Öyleyse gidelim. Sonay ve beş asker daha size eşlik edecek. Ben de geleceğim. Sizi şifacıya bıraktıktan sonra çarşıda sorguya katılacağım."

Yani Yibo gelmeyecekti.

İçinin büyümüş parçalarını bir odaya kilitledi.

Daha sonra prensin neredeyse dudak büzen sesi duyuldu. "Sen gelmeyecek misin Yibo?"

Yibo'nun şaşkınlıkla irileşen bakışları prensi buldu. Xiao Zhan içinin kasılmasına sebep olan güzel yüzünde hafif pişman bir ifadeyle ona bakıyordu.

CasusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin