◄ [MP:4] - BÖLÜM 08 ►

375 70 44
                                    

(Nora Fatehi - Chhor Denge)

(Şarkıyı yeni çıkacak olan kitabın spoilerı olması için koydum, bölümle alakası yok ama duygusal ve çok anlamlı bir şarkı. Klibinde de belirtilmiş anlamı zaten, izlediğinizde neyi yazacağımı anlarsınız.)

(Bilgilendirme: Şehrin fabrika bölümünün fotoğrafıdır.)

👁‍🗨: "Çaresizlik bedeninizde usulca dolaşırken kendinizi sorgularsınız

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

👁‍🗨: "Çaresizlik bedeninizde usulca dolaşırken kendinizi sorgularsınız.
Neden, diye..."

[x]

Orman yolundan çıkmayı başardıklarında Lalisa arkasına yaslanarak yolu izlemeye başladı. "Öğrenmiş gibi görünüyorsun."

"Eh." Jennie vitesi 3'e indirerek arabayı orta hızlarda sürmeye devam ederken Lalisa başını yana çevirip Rose ve ikizlere baktı. "Üçünüz iyi misiniz?"

"Evet." Diyerek yanıtladı Rose, bir elini çenesine koymuş camdan dışarı çevirirken sıkıntılı bakışlarını.

Jungkook için fazlasıyla endişeliydi. Bu özel bir endişe değildi, duygusal ya da. Çünkü Jungkook'un önceden de zombiler yüzünden bedenine enjekte edilmiş bir virüs nedeniyle hastalanmışlığı vardı ve tekrarlanmıştı. 3. defa bunun olabileceği ihtimali, Rose'yi çok korkutuyordu.

Onu öldürmek zorunda kalmalarından korkuyordu.

Lalisa'nın haberi bile yoktu. Sevgilisiydi ancak hayatını geçireceği kişinin yakın zamanda tedavi edilmezse öleceğinden bihaber öylece canını kurtarmakla meşguldü...

İkizler Rose'nin aklından geçenleri anlayabiliyorlardı, ölü oldukları için. Ölüler insanların zihinlerini okuyabilirlerdi, bu yüzden neler hissettiğini biliyorlar ve onlar da üzülüyorlardı.

Karnındaki küçük canın bütün bunlara maruz kalmasıydı onları tedirginleştiren.

Lalisa esneyerek Jennie'ye baktı. "Ne yaşadıysak artık şaşıramıyorum bile, öylece..." Esnedi yeniden. "Bekliyorum kaçmaya çalışıyoruz, ve zor kaçabildik. Sen araba sürmesini bilmeden araba sürüyorsun." Dedi eliyle kendisini gösterip başını iki yana sallayarak. Jennie omuz silkti. "Bazen bir şeyleri yaşayarak öğrenirsin Lalisa, kanun bu."

"Kanunlar mı?" Gülerek başını yana çevirdi. "S*kerim kanunları da..."

Jennie arabayı sürmeye devam ederken sol taraflarında kalan hemen yanından geçip arkalarında bıraktıkları tabelaya baktı.

'Brittgroumh.'

Yakınlardaki bir şehire doğru ilerliyorlardı.

Bir süre sonra şehrin girişine yakın bir ara yola geldiklerinde insan kalabalığının olduğunu fark ettiler. Lalisa ve Jennie kaş çatarak önlerindeki dev kalabalığa bakarlarken Rose ve ikizler de sesleri duyarak arkadan başlarını çıkartıp baktılar.

"N'oluyor?" Diye sordu Lalisa yerinde doğrulurken. Jennie direksiyonu sağa kırarak acemice park etti arabayı, kendilerini fark edemeyecekleri bir yere doğru. Daha sonra arabayı kilitledi ve inmeden arabanın içinden ilerideki kalabalığa baktılar çatık kaşlarla.

Dev bir duvar vardı, şehrin sınırı olan. Sefil insanlardan alınıyordu küçük çocuklar askerler tarafından, isyan edip karşı çıkanı kurşuna diziyor ve öldürüyorlardı. Sefil ailelerin çocukları ailelerinden alındıktan sonra tıbbi kontrolle virüslü olup olmadıklarına bakılıyor, ve şehre girmelerine izin veriliyordu. Ancak görünen oydu ki sadece çocuklar alınıyordu, aileler giremiyordu içeri.

"Neden o insanları içeri almıyorlar?" Diye sordu Rose. Jennie bakışlarını ayırmadan yanıtladı. "Galiba virüslüler, o yüzden."

"Çocukları alıyorlar ama?" Dedi Lalisa. Başını iki yana salladı. "Bu resmen ırkçılık... Ayrımcılık!"

"Çocukları kendileri büyütecekler, içeride her kimler varsa çocukları onlar büyütecek ve ileri seviyede teknolojiyle yaşam sağlayacaklar. Diğer virüslü tüm insanları... Öldürecekler galiba..." Dedi Jennie yutkunarak.

Bu çok acımasızcaydı...

Rose yüzünü buruşturdu. "Bu insanlar neden içeri girmek istiyorlar? İçeride iğrenç karakterde insanlar var, aynı havayı solumaktansa..."

"Yanlış dedin, onların bir karakteri yok. Ya da o kadar çok var ki hangisi gerçek seçemiyoruz." Lalisa bakışlarını sıkıntılı bir yüz ifadesiyle giriş kapısına çevirdi. Küçük çocuklardan birini annesinin kucağından çekerek alıyordu askerler. Annesi ve babası ağlıyordu küçük çocuklarından ayrılmak istemedikleri için, fakat onun güzel bir yaşam sürecek olmasına da mutlulardı bir yandan. Kızların içi burkuldu kalabalığın askerler tarafından dövülerek dağıldığını gördüklerinde.

"Çocuklarından ayrılmak istemiyorlar..." Dedi Jennie. Lalisa dişlerini birbirine sıktı sinirle tıslarken. "Bu eziyeti işkenceyi onlara kim yapıyorsa tanrı belalarını versin."

"Sadece çocukları alıp geri kalan tüm insanları virüslü bırakıp zombilerin onları canlı canlı yemesine göz mü yumuyorlar? Bu çok..." Rose devamını getiremeyince Jennie yutkunarak gözlerini kapayıp başını arkasındaki koltuğun başlığına yasladı. "Acımasız ve dayanılmaz."

Haklılardı, o insanların kalpleri yoktu. Bir küçük çocuğu ailesinden ayırıp kendilerine aldıktan sonra onlara göstermeden ailelerini ölüme bırakıyorlardı...

[MEZAR PARTISI: DORDUNCU KITAP]

"Ağlayabilirsiniz, ağlamak insanı boşaltır, rahatlatır. Ve biliyorsunuz ki hala dünyada böyle gaddar insanlar var. Başta İsrail olmak üzere..."

◄[SEQ/AU!]► MEZAR PARTISI® (NO.IV) | #thriller (✓)Where stories live. Discover now