18.Bölüm•

22.5K 896 254
                                    

İyi okumalar...

Dean kolumdan tutup beni geçen ki adamın olduğu yere getirince zihnimde hiç iyi anılar canlanmamıştı.
- Ben girmek istemiyorum oraya dedim korkuyla.
Bakışları bana döndü.
-Andrew sana değer veriyor.Bir şey yapmayacaktır.
Bunu demesiyle tek kaşımı kaldırıp  ona döndüm.
Ne saçmalıyorsun be.

Bir şey dememe izin vermeden beni içeriye sürükledi.

Bu sefer arka taraftan girdigimiz de odanın içinin boş olmadığını fark ettim.
Duvarlar da türlü türlü aletler vardı.
Yutkundum.

Beni bir sandalyeye otturdu.
Yüzünde ki ifadeden birazdan hiç iyi şeyler yaşanmayacağını anlamıştım.
Odaya Andrew'in girmesiyle gözlerimi kapadım.
Yavaş adımlarla karşımda durduğun da titrek bir nefes verdim.
Dayanamayıp hafifçe gözlerimi açtım.

Aynı,korkutucu adamdı.Gözlerinde ki kızarıklıklar dikkat çekiyordu.Üstü çıplak altında bir eşofman vardı.Başka zaman olsa bundan etkilenirdim ama şuan canımın en fazla ne kadar acıyacağını düşünüyordum.
- Sana kemiklerini kır demiştim  Dean ama sapasağlam duruyor.
Dedi Andrew tehditkar biçimde.
Bakışlarımı Dean'a çevirdim.
-B..ben.
Dean sözüne devam etmedi.

Andrew bana doğru yaklaştı ve kolumu tuttu.
Bir anda sağa doğru bükmesiyle inledim.
Gözlerim acıyla hafifçe dolarken bir şey diyemedim.Kolumu çok sert tutuyordu ve hafifçe bükmesi bile çok acıtmıştı.
-Sen yapmazsan ben yaparım.
Biraz daha bükünce sağ gözümden yaş maskeme doğru süzüldü.

O sırada Dean Andrew'in kolunu tuttu.
Bana edeceği her türlü yardıma hazırdım açıkçası.
Çünkü kolum gerçekten kırılabilirdi.
-Ne yapıyorsun?
Dedi Andrew dişlerini sıkarak.
Keskin bakışları Dean'ı bulduğunda sakince cevap verdi.
-Önce maskeyi aç.Sonra devam edersin.
Andrew önce bana sonra Dean'a baktı.
Kolumda ki elini gevşetti ve kafasını salladı.

Dean da elini çekip son bir bakış attı ve odadan çıktı.
Sadece ikimiz kaldığımız da Dean'a gitme diye bağırmak istedim ama yapamadım.
Andrew şuan gerçekten çok korkutucu gözüküyordu.

Elini maskeme doğru götürdü.
Hızlı bir şekilde maskemi çıkarıp yere attığın da kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Gözlerim onun kahveleriyle buluştuğunda yutkundum.

Ağlamak istiyordum ama onun karşısında değil.
Anlamadığım bir şekilde zaman durmuş gibiydi.
-Beste..
Diye fısıldadığında yüzünde ki ifade yumuşamıştı.
Elini yanağıma götürdü.
Bana böyle davranmasını beklemiyordum.Bütün söyleyeceklerimi resmen unutmuştum.

Hafifçe yere çöktü.Şimdi kafamı kaldırmadan  yüzüne bakıyordum.
Ne yapacak diye beklerken bir şey demeden bana sarıldığında neye uğradığımı şaşırdım.
Beni sandalyeden çekip kendine sardığında aklımda sadece bir soru çınlıyordu.
Dean haklı olabilir miydi?
Yüzünü boynuma gömünce bir an ona karşı sarılma isteği ile doldum ama sonra bu fikirden vazgeçtim.
Birazdan ona sunacağım itiraf ile hâlâ böyle sarılabilecek miydi?

Karnımın sızlaması boy gösterirken yüzümü buruşturmamak için zor durdum.
-O kadar özledim ki.
Dedi yine fısıldayarak.
Özlemiş miydi gerçekten?

Ondan zor da olsa ayrıldım.
Göz temasından kaçınmaya çalışarak hafifçe ayağa kalktım.
O da benimle kalkınca artık söyleme vakti gelmişti.
-Andrew sana söylemem gereken bir şey var.
Dedim ellerimi pantolonuma sürterek.
-Evet mesela 5 gündür nerede olduğundan başlayabilirsin.
Kaşlarımı çattım.
Burada belgelerini çalmak üzere olan kişi ben çıkmıştım ama bana bunu mu soruyordu?
-Ben..sadece kafa dinlemek için şehir dışına gittim.
Hayatımda huzurlu olduğum dakikaları Kuzey sağolsun mahvetmişti.
-Kimseye haber vermeden öyle mi? Dedi elini saçlarıma götürürken.
Kimseye haber vermediğimi nereden biliyordu?Beni aramış mıydı?
-Andrew bu önemli değil.Sana başka bir şey demeliyim.
En çok da bu dediğimden sonra benden nefret edeceği üzüyordu.Ne yazık ki bu adama karşı boş değildim.
Off şuan masada ki silahı kafama sıkmak istiyordum.

Mafya ve Hacker +18Donde viven las historias. Descúbrelo ahora