0.6

17.8K 1.8K 2.6K
                                    

Merhaba, merhaba, merhabaaa

Çok uzatmadan hemen minicik bir şek söyleyeceğim, bu kitap için yazdığınız şeyler o kadar hoşuma gidiyor ki çok çok çok teşekkür ediyorum okuyan herkese

Ve karakterlerin yaşadığı duyguları hissettirebildiğimi görmek... 🥺🥺🥺💜

****

Jisung, o gün mutfakta kelepçelerinin arasına Minho'yu hapsedip sıkı sıkıya sarılırken Innie gördüğü bu görüntü ile sarsılıp bulunduğu yerden kaçmıştı. Hep neşeleri olan Jisung'u üzgün görmek evdeki diğer iki kişiye de çok zor geliyordu.

Belki gerçek ailesi değildi ama Minho ve Jisung'u içinde hep gerçek ailesi olarak hissediyordu. İlk bu eve geldiğinde çekinmemesi için ikisinin de gece gündüz çabaladığını hala çok iyi hatırlıyordu.

Onu bırakıp giden kişilerin aksine ikisi de Innie'ye sahip çıkıp sevgi vermişti.

Bu yüzden ikisini üzmemek içinde elinden ne geliyorsa yapıyor, onun için çabaladıkları şeyin karşılığını vermeye çalışıyordu. Her gün usanmadan okuldan sonra ders çalışıyor, kimse ile bir kargaşa haline girmek istemiyordu. Okuldaki homofobikler yüzünden sürekli iğrenç bakışlara maruz kalsada pek umurunda değildi çünkü Lee Minho'nun oğlu olduğunu biliyordu.

Sevdiklerinden başka kimseyi umursamıyordu.

Ancak bir yıldır o hayran kaldığı evlilik tökezlemiş o günden sonrada düzelmemişti. Jisung günden güne erirken oğluna her şekilde iyi hissettirmeye çalışıp gülümsüyordu ama Innie biliyordu geceleri yalnız kaldığında ağladığını.

Minho, Jisung'a karşı soğuk olsa bile ona karşı değildi. Evde olmadığı bir kaç saat için bile Innie'nin yanına gelip onunla ilgilenerek bunu telafi ediyordu. Bu yüzden Minho'nun karşısına çıkıp bağıramıyordu. Sadece iğneliyordu. Çünkü Jisung yıllardır ikisine katlanırken ona böyle yapmasının hakkı yoktu.

O günden sonra Jisung, Felix'in tavsiyesini dinleyerek her gün nasıl hissediyorsa korkmadan Minho ile konuşuyordu. Minho ise ona cevap vermiyor ama hep bitene kadar dinliyordu. Jisung alışmıştı, bu bile ona umuttu.

Her gün endişelerini, üzüntülerini, mutlu olduğu şeyleri eşine anlatmak aylardır süren anksiyete krizlerini şaşırtılmayacak bir şekilde bastırmıştı. İçine atmak ona zarar veriyordu ama dışarıya aktarmak, onu iyi ediyordu.

Şirkete daha çok gidiyor, eskiye göre biraz daha fazla gülümsemeye çalışıyordu. O sarılmanın üstünden uzun bir zaman geçtiği şekilde sekiz kişide şirketin pratik odasında şarkı koreografisi için çalışırken Hyunjin, "Hayır, hayır," diyerek ellerini sallayarak ortaya çıktı.

"Bence öyle olmasın, Seungmin'in üzerinden atlarsam ona zarar verebilirim boyu uzun çünkü. Eğilse bile bir yere kadar, ayağım bel boşluğuna çarparsa her türlü zarar görür. Daha küçük biri olsun."

Sözleri bile beraber gözlerini geri kalan altı kişiye çevirdi. Seungmin gülüp kendini yere atarken Changbin homurdanmıştı. Diğer herkes oldukça kısaydı zaten. Jisung hiç takmadan suyunu yudumlarken aniden omuzuna dokunan elle arkadaşına baktı.

"Sen olacaksın sincap."

"Ben mi?" dedi şişeyi ağzından indirerek. Tamam kısaydı ama bunun için başka birini bekliyordu. Koreografide Hyunjin ve birkaç kişinin yüksek sütundan atlayıp sahneye indikleri yerde Hyunjin eğilen bir arkadaşının üstünden atladıktan sonra sahnenin ortasında dans edecekti.

"Evet, sen. Çömel o pozisyonda yere."

Hyunjin açık açık alay ederken diğerleride gülüp kendilerini yere bırakmışlardı. "Pissin." Jisung arkadaşına göz devirdikten sonra eğilerek su şişesini yere bıraktı ve yere dizlerinin üzerine çökerek eğilme pozisyonunu aldı.

wish you back, minsung ✓Where stories live. Discover now