1.0

19.1K 1.8K 2.5K
                                    

Jisung, içini boşaltıp en sonunda yorgun düşerek salonda uzandığı koltukta uyuyakaldığında Hyunjin onu kucağına alarak odasına götürmüş, ardından yanına uzanarak saçlarını okşamaya başlamıştı.

Her şeyin farkında olup bir şey yapamamak onlara da çok zor geliyordu ve Minho'nun her defasında susması onları cevapsız bir ana sürüklüyor ellerini boş bırakıyordu.

Jisung'un bugünkü patlaması çok aniydi ama hepsinin içinde bir yerlere dokunduğu kesindi ve o sonradan bağırdığı için özür dilese de haksız değildi çünkü tek başına aylardır her şeyi kaldırmaya çalışıyordu ve dün gece yaşadıkları kaldıracak bir türden değildi.

"Üzgünüm sincap," diye kısık sesle mırıldandıktan sonra birkaç dakika boyunca sadece küçük arkadaşını izlemiş ve üstünü örterek sessizce odadan çıkmıştı. Minik adımlarla salona geçtiğinde Chan ve Minho hariç herkesi orada buldu.

Innie'ye buruk bir gülüş bıraktı göz göze geldiklerinde. Felix ona baktı. "Üstünü örttün mü?"

Hyunjin kafasını salladı. "Örttüm."

Ardından gidip bir diğer sevdiği küçüğünün yanına oturup onu göğsüne çekmişti. Jeongin kolunu beline sardıktan sonra dudaklarını büzüp gözlerini sevgilisine dikti.

"Jisung hyung çok üzgün."

Bunu odadaki herkes biliyordu ama sesli olarak dile getirmek istemiyordu çünkü Innie yanlarındaydı. Hyunjin bu yüzden sessiz bir baş sallaması ile sevgilisini onaylarken Seungmin ayaklandı.

"Minho hyung ve Chan gitmiş midir sizce?"

"Olabilir," dedi Felix üzgünce Innie'ye sarılırken. "Senin yaran nasıl miniğim, iyi misin?"

Seungmin sessiz adımlarla evden çıkarken Innie kafasını sallamıştı. Minho ile yıllardır hep didişir gibi gözükselerde ikisinin anlaşma şekli buydu ve ikiside birbirini oldukça önemsiyordu. Seungmin saf değildi, bir şeyler olduğunu biliyordu. Ve Chan'ın da bundan haberi olduğundan oldukça emindi.

Minho, Jisung'u aldatacak veya bırakacak birisi değildi. Evet, sevgi bir gün bitebilirdi ama onların böyle olmasına ihtimal yoktu.

Kapının önünde gördüğü boşlukla duraksadı. Minho'nun ağlayışını duyduktan sonra içi acımıştı, kimin acımazdı ki?

"Gitmişler." dedi içeriye kısa bir bakış atarak. "Ne Chan ne de Minho hyung, ikisi de yok."

"Nasıl ya?"

"Belki uzaklaşmak istemişlerdir," Felix uzanıp ayaklanan Changbin'in elini tuttu. "Bu arada, Minho hyung gelir değil mi? Jisung tamamen gitmesini kast etmemiştir."

Hepsi birbirine anlamsız bakışlar atmaya başladılar bu soru üzerine, ancak tatmin edici yanıt sadece Innie'den gelmişti. "Merak etmeyin," deyip beş kişiye doğru gülümsedi. "Jisung babam anlık sinirle dedi onu, kıyamaz. Minho babam da uzak kalamaz. İkisi birbirine aşık, sadece bir sorun var aralarında. Ama halledecekler."

Bu laf ortamı bir soğuk su gibi rahatlatmıştı aniden. Sanki neredeyse on yıldan fazla tanıdıkları arkadaşını beş yıllık çocukları onlardan daha iyi tanıyordu. Evet, Innie sözde beş yıldır vardı ancak sanki bebekliğinden beri bu ailedeymiş gibi hissediyordu herkes.

Özellikle Minho.

Geçmişte açık açık ilişkisini bile yaşayamazken şimdi tüm dünyanın gözde idolü olduğu halde herkesin önünde bir eşcinsel evlilik yapmış ve çocuğu olduğunu söylemişti. Lee Minho aslında dünyanın en cesur adamıydı ancak onun zaafı da ailesiydi ve ailesi demek her şey demekti.

wish you back, minsung ✓Where stories live. Discover now