2.3

13.6K 1.2K 1.3K
                                    


***

"Minho?"

Jisung, sessiz evin içinde onu ararken gözlerini etrafta gezdirdi. Şirkete gittiği için bugün Minho evde yalnızdı, döndüğü zaman beraber yemek yer eğlenceli vakit geçirirler diye düşünüyordu ancak ona kapıyı açan bir eşi yoktu ve seslendiği halde ses gelmemesinden korkuyordu.

Elini cebine atıp telefonunu çıkarıp direkt en baştaki sevgilisini aradı ama çalan telefon tam da yanından ses çıkarmıştı. Evin ortasında duran bedeni koltuğun üzerine döndü, birkaç adım ilerledikten sonra arkadan koltuğa eğildi ve ekranda gözüken adı ile telefonu eline aldı.

🤍

Minho onu böyle kaydetmişti.

Normalde Minho telefonuna birilerini kaydetme şekline özen göstermezdi hatta yıllar önce Jisung kendi adını ayarlamıştı ama şimdi değiştiğini görmek ister istemez onu garipsetmişti. Buna sevinemeden kendi telefonundan aramayı kapattı ve iki aleti de kenara bırakarak çantasını omuzunda aşağı indirdi.

Sonra montunu çıkardı.

Onları da telefonların yanına bırakıp ayağına terliklerini geçirdi ve üst kata çıkmaya başladı. Belki de uyumuştu Minho, bu yüzden ses etmiyor olabilirdi. Jisung'un yavaş adımları merdivenleri tırmanırken kulağına su sesleri ulaştı.

Rahatladı.

Eşi evdeydi.

Yine de kontrol etmek için banyoya doğru girip kapıyı açtığında hıçkırarak ağlayan eşini gördüğü gibi nefes alamadı, yine ağlıyordu. Jisung bir an eskiyi düşündü ve kalbi bu üzüntüyü bir daha kaldıramadı.

Minho, duşakabinin içinde yere oturmuş suya karışan gözyaşları ile ağlıyordu ve kendi sesinden açılan kapıyı duyamamıştı bile. Jisung kapıyı kapatıp ona doğru ilerledikten sonra üstündeki kıyafetlerden kurtuldu ve duşakabinin camını açıp içeri girdi.

Minho hissettiği koku ile duraksadı. Eli hızla yanaklarına giderken Jisung yanına eğilip kollarını ona sardı. "Ağlama artık."

Kalbi fazla acıyordu Minho'nun, silip atamıyordu. O bir yılı yok edemiyordu, Jisung'un ağlamalarını unutamıyordu. Biten ilaç kutularını, Innie'yi. Her ikisi ona geçti deselerde Minho için geçmemişti, geçmeyecekti.

"Yapma." dedi titreyen sesi ile. "Yapma Jisung, bana bunları yapma. Ceza ver. Bağır, döv. Bana bir şeyler yap. Ben dayanamıyorum, ben dayanamıyorum."

"Asıl sen böyle yapma."

Jisung sımsıkı sarıldı ona. Tepelerinden akan kaynar su önemli değildi, çıplak olmaları önemli değildi. Sadece umurunda olan Minho'ydu. Elini uzatıp onun kalbinin üstüne koyduğunda attığını hissetti ama onun yükünü hala taşıması acı veriyordu.

"Jisung kalbin beni bu kadar kolay affederken hiç mi acımıyor?"

Kafasını salladı. "Acımıyor. Benim kalbim cidden hiç acımıyor."

Bu sözlerle Minho ona bir kez daha minnettar hissetti. Jisung bu hayatın ona verdiği en büyük şanstı, Jisung olmasa hiçbir şey olamazdı. İlk katıldığı seçmelerde elini tutmasa güç alamazdı.

Yalnız kaldığında yanına gelmese ezilirdi. Onu sevmese ayakta duramaz, duyguları hissedemezdi ve en güzeli. Jisung olmasa böyle güzel bir aileye asla sahip olamazdı.

Grubu, Innie... Hepsi Jisung'un minicik bir elinden tutuşu ile başlamıştı.

Yine ve yine yanındaydı Jisung. Sımsıkı sarılıyordu ona ve iyi olmasını sağlıyordu.

wish you back, minsung ✓Onde as histórias ganham vida. Descobre agora