Papatya [4]

145 56 120
                                    

Göl ile ufuğun birleşimindeki sonsuzluğa dalmışken bir anda yoğun bir Fougére (Fujer) kokusu aldım

Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.

Göl ile ufuğun birleşimindeki sonsuzluğa dalmışken bir anda yoğun bir Fougére (Fujer) kokusu aldım. O meşe yosunu ve lavanta birleşimi birden başımı döndürdü. Koku nereden geliyor diye arkama baktım. Kimseyi göremedim ama o cezbedici kokuyu hala duyumsayabiliyordum. Ayağa kalkıp biraz daha ormanın içine girmek istedim ama sanki bir şey beni durduruyordu. Birkaç adım atmıştım, telefonum çaldığında elimde olmadığını farkettim. Yine bir yerlerde unutmuşum ama neyse ki bu sefer unutabileceğim tek yer iskeleydi. 

Yıllanmış ahşap iskele üzerinde ilerleyip telefonumu almak için eğildim. Telefonumun üzerinde küçük bir papatya vardı. Bir an duraksadım ve telefonumun sesini umursamadan hemen arkamı döndüm. 

Tabii ki kimse yoktu. 

İskelede çömelip telefonumu ve papatyayı elime aldım. Arayan annemdi, şu an en son konuşmak istediğim kişi... 

Papatyayı rüzgar savurmuş olabilir miydi? Rüzgarı hissetmek için yavru köpek gibi başımı dikleştirdim. Sıradan rüzgarsız sıcak bir yaz akşamına doğru gidiyordu güneş. Bu düşüncelere ve hislere boğulmuşken tekrar çalan telefon sesiyle irkildim. Bu sefer arayan Gabby'di. 

Gabby yani Gabriella, en yakın arkadaşım; dostum. Çocukluğumuz; yuvamız Seattle, Washington'da birlikte geçti. Hala da beraberiz, kız kardeşten de öteyizdir.

Gabby'nin aramasını kabul ettim.

"Ariaaaa nerdesin, nasıl şimdi Sea-Town'u terkedersin? Festivalleri erken tarihe çekmişler, sensiz gidemem çabuk gel!"

 "Harika, tüm sene bekleyelim ve ben inzivadayken herkes eğlensin. Tam olarak ne zaman başlıyor?"

"Haftaya pazartesi, tam bir haftan var. Doğal yaşamda bir hafta yetmez mi sana? "

"Hmmmm"

"Hadi Ariii sen gelmezsen ben oraya gelirim ve tatilin boyunca tüm böceklerden haberin olur!"

"Tamamm evdeki duruma da bakar ayarlarız. Umarım babamın da şehirde işi çıkar da kolay olur."

"Harikasın. Gelmeden önce senden istediğim far paletlerini falan almayı unutma lütfeen, sınırlı üretimler genellikle San Francisco'da oluyor biliyorsun."

"Ama merkeze uzaktayız Gab. Her şeyi nasıl ayarlayayım? Erken gelmek sorun olacak zaten bili.."

"Zaten yakışıklı erkekler hep uzaklarda"

"Ne?"

"Golden Gate civarı bir stalklama yaptım ve gerçekten sen gelmezsen ben oradaki kaslı yakışıklılar ve tabii böcekler için geleceğim!"

"Gabby ya konu nasıl buraya geldi?"

"Gerçekten Golden Gate Köprüsü taraflarındasınız değil mi? "

"Tabii, her zamanki gibi..."

"Tamam o zaman her gördüğün yakışıklının fotoğrafını bekliyorum. Bir de..."

"Gabby bu muhabbet nereye gidiyor biliyorum ama hava kararıyor, geri dönsem iyi olacak."

"Peki huysuz. Hadi dikkatli koş. Sea Town ellerini havaya kaldırıp duaya başladı. Görüşürüz."

Telefon nihayet kapandı. Bu arada Sea-Town ; Seattle'nin halk tarafından bilinen bir ismi, biz yerlileri genelde böyle deriz.

Göl kenarında ilerleyerek eve doğru yol aldım. Şimdi rüzgar çıkmıştı ve güneş batmak üzereydi. Rüzgardan savrulan saçlarımı toplamak için elimi saçıma götürmek istediğimde elimdeki papatyayı sıkıca tuttuğumu farkettim. Onu hiç atasım gelmedi ve ben de telefon kılıfımın içine koydum, şeffaf kılıfım şimdi daha güzel görünüyordu.

Tekrar yürümeye devam edecekken bir "vrrrakk" sesi duydum ve ayağımın dibindeki kurbağayı son anda farkettim.

"Afedersin küçük prens" demek için eğildim.

"Sana dokunabilir miyim?"

"Vrrak vraak"

"Hmm peki, ah o zaman bekle."

Kurbağanın fotoğrafını o kaçmadan birkaç saniye önce çekebildim ve Gabby'ye;

"Bir yakışıklı buldum, sence hızlı davranıp öpmeli miyim?" diye yazarak gönderdim.

KİMLİKSİZ (NO ID/EA)Onde histórias criam vida. Descubra agora