Güven [15]

27 6 4
                                    

Masa 10 kişilikti ve sadece biz oturuyorduk, şimdilik. Sağımda babamla annem oturuyordu. İkisi de sessizdi.

"Oh David! Beni almadan geldin ya, öyle olsun!" neşeli bir sesle irkilince gelenin Frank amca olduğunu gördüm. Direkt bana doğru geliyordu. Kalktım, sarıldım ve yanağıma bir buse koydu.

"Aria Aria Aria. Baban seni bizden saklıyor resmen, her geçen gün güzelleşiyormuşsun da." diyerek bana göz kırptı ve yerine otururken;

"Daphne, çok şıksın" dedi. Gelip annemin elini öpmeden, selamlamadan böyle oturması beni şaşırttı. Anneme bakınca alındığını görebiliyordum ve bir şey demeden telefonunu çıkarttı.

Frank amca, babamın liseden beri en yakın arkadaşıydı. Avrupa'da beyaz eşya sektörüne yön veren isimlerdendi.

Ah bu arada babamdan hiç bahsetmedim değil mi?

David Grey, babam. Dünya'daki (evet gerçekten Dünya'daki) en iyi ve en prestijli plazaların ve alışveriş merkezlerinin sahibi ve bazı yine büyük merkezlerin de hissedarı. Bir zamanlar Amerikan lobiciliğinde de parmağı vardı ama artık daha sakin, siyasetle daha fazla uğraşmak istemiyor gibi. 

Tabi bunların hepsinin mimarı babam değil. Köklü soyumuz. Her yıl dedelerimize şükranlarımızı sunarız.

Annem, Daphne Grey. Özel kuvvetlerde üst düzey bir babanın kızı. Babasının onu bu kadar disiplinli yetiştirmesinin acısını biz çekiyoruz. Annesi de babannem gibi sosyetede derneklerde zamanını geçirmekte. Annem, babamla tanıştığında; yani gençken, ressammış. Hatta çokça ses getiren bir galeri de açmış zamanında ama daha sonra aniden yön değiştirip üniversitede tarih öğretmenliğine dek sürecek olan başarılı eğitim hayatına atılmış. Ben lisedeyken de üniversitede sanat tarihi öğretmenliğine geçiş yaptı. Eri'ye hamile kaldığından beri de çalışmıyor.

Ben düşüncelere dalmışken babamın sesi düşüncelerimi dondurdu.

"İşte beklediğimiz asıl aile geldi. Andrew bizden önce davrandı ama neyse." 

Gülüşmeler midemi bulandırdı. Andrew ve ailesi bizim masaya doğru geliyordu.

Andrew gelip babama selam verdi. Tam yanıma oturacaktı ki sessizce "sakın" dedim. 

Neyseki farkettirmeden bir diğer sandalyeye yöneldi. Herkes selamlaşıp yerine oturdu. Boş kalan tek bir yer vardı o da benim sol yanım. Hiç gözlerimi kaçırmadan Andrew'e baktım. Bana bakmıyordu ve keyifsiz bir hali vardı. 

Andrew'in kardeşi, Casey bana selam bile vermemişti. Direkt oturup telefonuyla meşgul oldu.

Babam;

"Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim. Çok değerli insanlarla bir aradayız. Yarın kızım Aria 'nın doğum günü, biliyorsunuz" dedi.

Son cümlesinde babama sert bakışlar attım. Doğrusu ben bile doğum günümü unutmuştum ama şimdi ne alaka?

"Sanki hepimiz ailecek onun doğum gününü kutluyoruz gibi hissettim."

Gülüşmeler, onaylamalar. 

Annemle, Andrew'in annesi Jennifer baya samimi görünüyordu.

Andrew'in babası;

"Andrew bunu kendisine saklayıp erken bir doğum günü kutlaması yapmak istedi herhalde ha? Sen, Aria ile görüştün ne güzel ama bize de söyleseydin hediyemizi getirirdik" dedi.

"Ah hayır, teşekkürler Gregor amca. Zaten Andrew de o gün pek kutlama havasında değildi" dedim.

Babası birden sert bakışlarla Andrew'i süzdü. Andrew ise sadece önüne bakıyordu.

KİMLİKSİZ (NO ID/EA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin