Rüzgar, havayı unuttu [32]

63 28 52
                                    

Kapıyı açtığı gibi kahveyle karışık ağır bir koku yüzüne çarptı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Kapıyı açtığı gibi kahveyle karışık ağır bir koku yüzüne çarptı. Etrafa bakındı; herkes meşgul görünüyordu. Sevmek ve ilgi göstermekle meşgul.

Sirius, doğrudan arka alana doğru ilerledi. Zaten bilmekte olduğu şeyi gözleriyle de gördü. Vega, cam kenarında oturup ayaklarını dışarı uzatmış, yanında ondan ilgi bekleyen kediden habersizce dışarıyı izliyordu. Kedi kafedeki tüm kediler yan gelip yatmış ve rahatsız edilmek istemezken bu genç kedi, Vega'dan sevgi dileniyordu.

Sirius da yanlarına oturup kedinin başını okşamaya başladı. 

"Her şeyi biliyorsun değil mi? Benim burada olduğumu bildiğin gibi..."

"Hava kararmak üzere, gitmemiz gerek."

"Nereye?"

"Cevaplara. Hadi gel" diyerek elini Vega'ya uzattı.

Dizlerini kendisine çekip arkasını dönen Vega, onun uzanan elini görmezden gelip yavaşça ayağa kalktı.

**

Vega'nın nereden geldiğini asla bilmediği bir motorun üzerinde son sürat yol alıyorlardı.

"Her şeye sahipmiş gibi. Evrenin bilgisine, bu serin rüzgara, bu pürüzsüz yollara, dünyaya ve hatta tüm soruların cevabına. Neden ona güvenmeyi bu kadar çok istiyordum? Beni bu kadar korumak istemesindeki amaç neydi? Ve neydi onu bana bu kadar özel kılan? Bu tanıdık his..." diye düşündü Vega.

Başta ne kadar Sirius'a tutunmak istemese de şu an motorun süratinden resmen sıkı sıkıya sarılmıştı ona. Üşüyen kırmızı elleri tüm gücüyle Sirius'un ceketine tutunmuştu. Düşünceleri motorsikletin hızına ayak uydurmaya çalışır gibi zihninde birbiriyle yarışıyordu. Tek sahip oldukları ve onun kullandığı kaskın içinden geceyi puslu görüyordu.

 Tek sahip oldukları ve onun kullandığı kaskın içinden geceyi puslu görüyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

**

Sahile bakan yüksek bir tepeye geldiğimizde durduk. Kaskı çıkarttığımda yaz rüzgarı bana rahat bir nefes verdi ve tatlı tatlı saçlarımla oynadı. Uyuşan bacaklarımı sağ sola salladım ve motordan inmeyen Sirius'a baktım.

"Hey?" orada olduğumu elimi sallayarak hatırlatmak istedim. 

Yüzünde; o ilk gün gördüğüm heykel ciddiyeti ve gözlerinde; yine o dipsiz kuyu belirmişti. Onu böyle görmek bana hiç iyi hissettirmedi. Endişelenmekten büyük bir anksiyete topuna dönmüştüm artık.

Sirius yavaşça motordan inip ayağıyla motoru sabitledi ve belli ki uzun zamandır tuttuğu nefesini gürültülü bir şekilde geri verdi. Sağ elini saçına götürüyordu ki vazgeçti ve havayı elinin kenarıyla adeta kesen yatay bir hareket yaptı.

"Sakin ol. Neyin var? Sorun ne?"

"Sorun..." alaycı bir tebessüm oluştu yüzünde ve başını aşağı yukarı sallayarak toprak yolda yürümeye başladı.

Hiçbir şey demeden onu takip ettim. Biraz yürüdükten sonra Sirius'un keskin bir uçurumun en ucuna kadar gittiğini son anda farkettim ve hemen durdum. Ne yapacağını görmek için sessizliğimi sürdürdüm. Tabii ki atlamayacaktı. Öylece duruyordu. Başımı gökyüzüne çevirdiğimde şaşkınlıkla karışık hayranlığım gözlerimin büyümesine ve ağzımın açılmasına sebep oldu. Upuzun ve pasparlak bir samanyolu salınıyordu üstümüzde. Daha önce de samanyolu görmüştüm ama hiç bu kadar yakın, parlak ve net gördüğüm olmamıştı. Ne kadar uzun süre baktıysam başımı önüme getirdiğimde birden gerçeklik algım dağınıklaştı ve sersemledim. Bir iki adım yerimde kıpırdandım. Tam o sırada Sirius'un sesini duymam beni tamamen kendime getirdi. Kasılan boynumu gevşetip adımı söyleyen sesin yanına yaklaştım. Yanına gidemedim çünkü inanılmaz yüksekteydik ve bu beni aşar.

Bana bakmadan bana doğru yan döndürdü başını ve;

"Yanıma gelebilir misin?" dedi.

Sesimi çıkartmadım. Elini uzattı. İşte o zaman ayaklarım hareket etmeye başladı. Yanına gittim ama heykel gibi kıpırdamadan ve doğrudan karşıya odaklı bakarak durmaya çalışıyordum. Kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi. Birden elimde onun sıcak elini hissettim. Ve sonrasında daha önce hiç şahit olmadığım sıcacık sesini duydum.

"Sana söyleyeceklerimin ne kadar akılalmaz olduğunu bildiğim için sana göstermek istedim" dedi ve arkama geçip omuzlarımdan tuttu.

Beni şu an aşağı iteceğinden hiç şüphem yoktu. Nefesimi tuttum ve gökyüzüne baktım. Ölmek için güzel bir andı.

Ve Sirius iki eliyle... gözlerimi kapattı. Ne? Gözlerimi mi kapattı? Ellerini tutup ona döndüm. 

Dönerken aynı metrekarenin içinde olduğumuzdan dengemi kaybettim ve ben neredeyse düşecekken Sirius beni belimden kavrayıp kendisine çekti.

"Napıyorsun?" derken gözlerinin dolduğunu ve dudaklarının titrediğini farkettim. İfadesinde bir tereddüt vardı? Ölüm kalım anım mıydı şimdi bu?

Sıcak nefeslerimizin birbirine karıştığını farkettiğimde çoktan yakınlaşmıştık. Tam onun sonsuz pembe ve yumuşak tenine dokunmuşken birden beni yana çevirip belimi bıraktı ve teslim olur gibi iki elini de havaya kaldırdı.

"Hayır, hayır. Bu sefer değil. Bu sefer değil."

Kendimi koca bir aptal gibi hissediyordum. Bu sefer kendi ayaklarımla gittim o uçuruma. O derin dehlizdeki dalgalara baktım. Nasıl olsa kalbim daha fazla çarpamazdı şu an.

Sirius sertçe geldi ve tekrar elleriyle gözlerimi kapatmak isterken onu durdurdum.

"Bir şey yapacaksan direkt yap. Daha fazla oyun yok. Yolun sonundayız bence Sirius."

"Yapacağım şey sana gerçeği göstermek" dedi ve gözlerime siyah perdeler indi. 

Bir kaç dakika öylece dururken ayaklarımın altındaki yerin kaydığını, dünyanın alt üst olduğunu ama bizim asla kıpırdamadığımızı hissettim.

"Gözlerini sakın hemen açma" diye fısıldadı ve ellerini serbest bıraktı. Derin nefes alışverişini saçımda hissediyordum.

Gözlerimi açtığımda ise... Zihnimdeki tüm konuşma sustu. Evrendeki her bir atom tanesi durdu. 

Rüzgar, havayı unuttu.

KİMLİKSİZ (NO ID/EA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin