Yeniden Merhaba [42]

167 91 192
                                    

Bu onun ikinci bir şansı olabilir miydi?

Bana yardım eden... Andrew'di.

Andrew.

Sıcağı hissetmeden ateşin üzerinden atlanmıyormuş gerçekten. Yaşadığım şaşkınlık çölde kalmışçasına susattı beni. İkimiz de hemen toparlandık. En azından gözlerimiz normal boyuta döndü. Kendimce saçımı düzelttim, boğazımı temizledim. Bir şey diyecek gibi duruyordu ama sanırım o da ne diyeceğini bilemiyordu.

"Teşekkür ederim. Ben..."

"Panik ataktı. Herkes en az bir kere yaşar. İyisin."

Yüzü o kadar ifadesizdi ki ağzının oynadığını görmesem ve sesinin tınısını bilmiyor olsam konuşanın o olduğunu düşünemezdim.

"Yani, iyisin değil mi?"

"Evet. Sanırım."

Diyerek kalkmaya çalıştım.

"Bekle" diyerek dizimin üzerindeki elime hafifçe bastırdı.

"Kendine zaman ver, aniden kalkarsan gözün kararır. İyi olmaz."

Hala yavaşça konuşuyordu ama bu sefer şaşkınlığından olduğu çok belliydi. Duraksaya duraksaya doğru kelimeleri bulmaya çalışıyordu. Yavaşça elini çekti. Başımla onu onayladım. Yine bir otelde yemek ve yine bok gibi olduğum bir durumda karşımda yine Andrew vardı. En azından bu seferki onun yüzünden değildi. Bu sefer bu duruma beni o getirmemiş, aksine bu durumdan kurtulmama yardım etmişti. Birkaç sessiz dakikadan sonra saçımı düzeltip yavaşça kalkmaya çalıştım. Hemen kolumdan tutup yardım etti. Dokunuşu içimi ürpertti. Bir hayaletle karşılaşmış gibi hissediyordum. Belki de hayalet olan bendim aslında.

Birkaç adımdan sonra yürüyebileceğime kanaat getirmiş olacak ki kolumdaki sıcaklığı yavaşça kayıp gitti. Sırtımı dikleştirdim. Etrafa bakındım. Çok da uzun olmayan koridorun sonunda davet salonu görünüyordu.

"Teşekkür ederim. Sanırım hayatıma kaldığım yerden devam etmem gerek." Diyerek kapıyı işaret ettim.

"Emin misin? Kalabalık tetikleyicidir."

"İçeride haber vermem gerekenler var. Daha sonra onlarla ayrılacağım. Yalnız kalmak pek iyi hissettirmiyor şu an." Dedim. Her ne kadar yalnız kalmaktan başka dileğim olmasa da.

"Peki o zaman. Kendine iyi bak. Ben... aşağı inmeliyim."

Tebessüm edip hafifçe başımı eğdim. Birkaç adım atmışken arkamı döndüm ve yerinden hiç kıpırdamamış olan Andrew'e seslendim.

"Şaşkınlığının sebebinin dağılmış bir güzellik olduğunu sanmıyorum. Nedir? Bay...?"

Küçük bir kahkaha attı. Dağınık bıraktığı kumral saçlarının da eşlik ettiği bir kahkaha.

"Andrew. Andrew Courtney" dedi ama şaşkınlığının sebebini söylemeyeceği birbirine sıkıca bastırdığı hafif pembe dudaklarından belliydi.

Adını anacağımı düşünmek tarif edemeyeceğim garip duygu yarattı, alt dudağımı ısırdım.

"Görüşürüz, Andrew" diyip salona doğru ilerledim.

İçeri girince sanki denize düşmüş gibi tüm sesler uğultu halini aldı. Geri dönmemek için arkama bakmadım.

Benim ismimi sormamıştı. Bunu merak etmemişti. Demek ki ilgisini çekmedim. Umrunda değildi.

**

"Vega Hanım. Alarmlarınız çaldı ama... geç kalmanızdan korkuyoruz. Anneniz kahvaltıda sizi bekliyor."

KİMLİKSİZ (NO ID/EA)Where stories live. Discover now