HAPİS

17.4K 513 203
                                    

"Neden anlamıyorsun?" dedim bininci kez, oturduğum yerden. "Olmaz diyorum."

"Pes et artık," dedi oflayarak. Başını ovalıyordu. "O kadar çok konuştun ki başım ağrıyor."

"Evdekiler yokluğumuzu fark edince babamı arayacak."

"Ben bir şeyler uydurdum merak etme, kimseyi aramayacaklar." Uzandı ve alnımdan öptü. "Biz baş başa olmanın tadını çıkartalım."

Onu itekledim, suratını asarak bana baktı. "Beni istediğini biliyorum, bunu kendin itiraf ettin. Hala ne diye uzatıyorsun? Deneyeceksin be kızım, ne uzattın ha. Gel lan buraya," dedi ve kolumdan çekip beni zorla kollarının arasına aldı. 

"Beni zorlamayacağını söyledin," dedim tepinerek.

"Sarılıyorum be alt tarafı, ne yapıyorum sanki." Saçlarımdan öptü. "Bak, bir şey yok. Yemiyorum seni."

Tepinmekten yorulup kendimi serbest bıraktım ve kafamı yorgunlukla göğsüne yasladım. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki... Heyecanlanmıştı, ben de öyle. Onun kollarının arasında olmak bana huzur veriyordu. Gerçekten seviyordum ama kendimi ikna edemiyordum. 

Gece olduğunda bana gösterdiği yatakta, onun pijamalarını giyinmiş yatıyordum. Büyük gelmişlerdi ama en azından rahattı. Üstelik onun büyüleyici kokusu vardı. Uyuyakalmıştım. Yeniden uyandığımda belime sarılan kolu hissettim. Çok kıpırdamadan kafamı çevirdim ve ona baktım, uyuyordu. Burnunu saçlarımın arasına gömmüştü. Ne kadar şirin uyuyordu öyle...

Ona doğru döndüm ve ben de ona sarıldım. Oldukça huzurlu bir uyku çektim. Sabah uyandığımda o çoktan kalkmıştı fakat telefonu komodindeydi. Hızla elime alıp tuş kilidine bastım. Gece beraber uyurken fotoğrafımızı çekmiş ve onu kapak resmi yapmıştı. Çok tatlı çıkmıştık. 

Atlas'ı arayacaktım ama kararsızdım. Burada olmamızın kime ne zararı vardı ki? Telefonu kapatıp yerine koyduğumda kapıdan bir alkış sesi geldi. "Aramayacağını biliyordum, bak yola geliyorsun."

"Sadece başını derde sokmak istemedim. Başka bir amacım yok," dedim yataktan kalkarken.

Bana yaklaştı ve sıkıca sarıldı. "Tamam, öyle olsun. Kahvaltı hazırladım, hadi gel." Elimden tuttu ve beni mutfağa çekti. Çok şirin bir kahvaltı hazırlamıştı.

Masaya oturduk ve bana sıcak süt verdi. "Çay yok, bunla idare edicen artık bebeğim."

"Bebeğim mi? Doğu ben senin sevgilin değilim."

"Ama olacaksın, kabul edeceğini hissediyorum." Ekmeği böldü ve bana verdi. Havadan sudan konuşarak kahvaltı ettik. Aslında çok eğleniyordum, burada olmaktan mutluydum.

Böylece beraber günleri geçirdik. Çok güzel ve huzurluydu ama bittiği için üzgündüm. Doğu küçük bavulunu kapattı ve kapının önüne koydu. Bense hala koltukta oturuyor onu izliyordum. İkimizin gözlerinde de hüzün vardı. 

Tuttuğu nefesi bırakıp bavulun küçük gözünden bir kutu çıkarttı. Geldi, diz çöktü ve kutuyu bana uzattı. "İyi ki doğdun."

Doğru ya, bugün benim doğum günümdü. Gülümseyerek kutuyu açtım, içinde çok şirin bir anahtarlık vardı. Küçük ayıcık olan bir anahtarlık... "Başka bir şey hediye edersem dikkat çekmekten korktum. Bu anahtarlıktan kimse şüphelenmez."

"Çok güzel, teşekkür ederim."

Ellerimi sıkıca tuttu, gözleri yaşlarla dolmuştu. Kafasını kaldırıp bana baktı, bal rengi gözleri ışıl ışıldı. "Eve dönüyoruz Talya, sana son kez soruyorum. Bir daha asla bu konuyu açmayacağım. Benimle her şeye rağmen olmaya var mısın? Lütfen kabul et çünkü seni daha fazla zorlayamam."

ÜVEY ABİMİN TAKINTISIWhere stories live. Discover now